Kimi yazarlar vardır ki yazdıklarından çok ama çokça ötedirler. Yazdıklarıyla çığır açan yazarlar öte yakaya göçtükten sonra da bu çığır açıcılığı sürdürürler. Bir anlamda Yaşar Kemal üstadın rüştünü yazdıklarıyla ispat etmiş edebiyatçılar için kullandığı “Büyük kapılardan geçmiş” olmak sözü bu mealde sanki Uzun için de edilmiş bir sözdür.
Mehmed Uzun, Modern Kürt Edebiyatının Tarihi yazılırken büyük edebi kapıyı ardına kadar açıp onurla o kapıdan geçmiş biridir. Bu açıdan Uzun’un ardında bıraktığı edebi metinlerini okurken yaşam örgüsünün ince detaylarıyla buluşmak da anlamlı oluyor elbette.
Ne acı ki işte edebiyatçı Honore De Balzac’ın “Kurtaramıyorum roman kahramanımı çaresi yok, ölecek” dediği durum bir başka realiteyle 2007 ekiminde usta edebiyatçı Mehmed Uzun’u, sahici bir edebiyat kanonu’nu, kendi hayatının “roman kahramanı”nı aramızdan alıp götürmüş oldu, çaresi olmayan kanser nedeniyle.
Uzun, hastalığında anlatmıştı: “Gecenin bir vakti aniden uyanır, hep başucumda duran not defterime rüyamda benimle konuşan roman kahramanlarımla yaptığım konuşmaları, onların bana söylediklerini yazarım.”
Şimdi öte yakada. Onyedi yıl oldu bizleri bırakıp gideli. Diyarbakır Mardinkapı Mezarlığı Şeyh Muhammed düzünde toprağında uyuyor, romanlarının kahramanları ile koyun koyuna belki de…
Peki vefatı üzerinden 17 koca yıl geçen Kürt edebiyatının bu kanon şahsiyeti için yılda bir yapılan anmaların dışında ne kaldı ki geriye! Mesela masasında yarım kalan işlerinin şöyle bir derlenip toparlanmasının bugüne kadar yapılmamış olması ciddi bir kayıp değil mi?
Ya da hâla adına bir Kürtçe roman edebiyat ödülü konarak gündemde tutulmasının sağlanması bir eksiklik değil mi?
Ciddiyetle vefa ile sıkı bir edebi özür ve telafi durumu ile karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim.
Unutulmasın ki yaşarken de kimilerince çok haksız karalamalarla hedef gösterilmiş biriydi Mehmed Uzun. Muhatap almamakla iyi etmiş, işini yapmayı sürdürmüştü. Çok şey değişmedi; bugün de yazan / yaşayan yazarlara yazdıkları dil üzerinden ya da başka nedenlerle kara çalma, yok sayma imlemeleri pervasızca yapılıyor.
Kendisi de bir sürgün olan Nureddin Zaza bakın “Sürgün her yerde yalnızdır” şiirinde ne demiş!
Sürgün ülkesini terk etti ve dünyaya açıldı.
Tanrı sürgünlere rehberlik etsin!
İnsanların arasından geçtim, bana baktılar, ben de onlara; ama birbirimizi tanımıyorduk.
Sürgün her yerde yalnızdır!
Güneş batarken ve vadi yarıklarından dumanlar yükselirken,
Kendi kendime soruyordum:
“Akşamları evine dönen, ailesiyle birlikte olan kişi ne kadar mutludur”
Sürgün her yerde yalnızdır!
Rüzgarın önüne kattığı bu akşamlar nereye gidiyor? rüzgar beni de önüne katıp savuruyor habersiz,
Keyfince beni de alıp götürüyor.
Sürgün her yerde yalnızdır!
Bu gövermiş ağaçlar ve yeni açılmış çiçekler çok güzel; fakat bunlar ülkemin ağaçları ve çiçekleri değil:
Bana hiçbir şey anlatmıyorlar.
Sürgün her yerde yalnızdır!
Bu ırmak kırık bir kalple ovada akmakta; fakat şırıltısı çocukluğumda duyduğum ülkemin ırmaklarını andırmıyor.
Irmak bana hiçbir şey anlatmıyor.
Sürgün her yerde yalnızdır.
Roman kahramanları yazarın rüyalarına yoldaşlık etse de, yalnızlık yakışıyor belki de edebiyatın has kalem şahsiyetlerine…
Not: 11 Ekim 2024 Cuma (bugün) saat 12.00’da Mehmed UZUN’un Diyarbekir Mardinkapı’daki mezarı başında 17. yıl anmasında olacağız.