Ulusal ve etnik sorunların çözüm bulma aciliyeti karşısında ilgili ulus ve etnik topluluklara mensup devrimciler ortaya çıkarak arayışlara girdiler. Öyle ki bu anlamda mücadeleler yeni bir çağ olarak nitelendirildi. Söz gelimi, Ulusal Kurtuluş Hareketleri Çağı. Bu çağ, genel anlamda 1960’lı yıllarda başladı ve 80’lere kadar devam etti, Kürt Halkının ki istisna tabi.

Sömürge ve ezilen ulusları kasıp kavuran bu çağdan Kürt Devrimcileri de paylarını aldı. Mücadelelerinin odağına “Kürt ve Kürdistan Sorununu” alan Kürt Devrimcileri bu çerçevede tezler etrafında örgütlenmeye başladı. Bu kapsamda Kürt Devrimcileri tespit ettikleri ilkeler ile teorik ve pratik anlamda mücadelelerini yoğunlaştırmaya başladı. Bu ilkelerden bazıları Anti-Sömürgecilik, Anti-Emperyalizm şeklinde sıralanabilir.

Geçen hafta Kızıltepe’de Helim Yıldırım (08 Temmuz 2020) namı diğer Bozo ve bu hafta da DDKD Merkez Komite Üyesi Mahmut Çıkman’ın (12 Temmuz 2020) ebediyete intikal etmeleri bizi, bu anlamda birkaç satır yazmaya itti.

Öncelikle belirtelim ki, Helim Yıldırım ve Mahmut Çıkman jenerasyonunda olan kişiler ve kurdukları örgütler Türkiye ve Kürt Devrimci hareketinde önemli bir yere sahiptir. Bu jenerasyondan olan birçok şahısla yakından tanışıyorum. Ben de naçizane bu jenerasyona yetişen ve son dönemlerinden nasibini almış bir kişiyim. Bu jenerasyon hem 68 Kuşağı, hem de 78 Kuşağı’na mensuptur. 78 Kuşağı’nın son döneminde yaşım kadar payımı aldım, diyebilirim. Kuşak 1980 Askeri Darbesi ile darbelendi desek abartı olmaz!

Şimdi bizim açıdan önemle vurgulanması gereken bazı özellikleri vardır bu jenerasyonun.

1-Çok okuyan, çok araştıran dönemin gençliği olarak tez geliştirecek, ilkeler tespit edecek ve örgüt kavramı etrafında bir araya gelebilecek kadar potansiyel sahibidir. Örneğin “Kürdistan bir Sömürgedir” tezi vardı. Veya “Beş Parçacılar” tezinden de söz edilebilir. Tabi bunları açıklamak bu yazının konusu değildir. Ama onların uğraşıları, mücadelenin stratejisini ve taktiğini kavramlaştırma yetenekleri bizi büyülemektedir.

2-Her yönüyle gelişimlere açık bir jenerasyondur ki eleştiri-özeleştiri mekanizmasını sonuna kadar uygulardı. Bilimsel çalışmalar ve buna bağlı olarak mücadelenin eleştiri ve özeleştire muhasebesine dayandığını çok iyi idrak etmiş ve uygulamıştır. Onları “Biz” yapan bu özellikleri olmalıdır.

3-Aralarında öyle bir dayanışma duygusu oluşmuştu ki, bunu çok bilinçli yapıyorlardı. Bu dayanışmanın temelinde uluslararası devrimci dayanışma duygusu yer almaktaydı. Bu nedenle kimler müttefik, kimler değil çok iyi farkındaydı ve antagonist devrimci felsefenin kapsamından ödün verilmezdi. Bu bilince sahip kadrolar bugün de sahip oldukları duruşlarını korumaktadır.

4-Kültür-Sanat ile çok ilgililerdi. Bu alanda muazzam bir birikimin oluşmasına yol açtılar. Bu birikim üzerine Kürt kültürü ve sanatını keşfedip gelişmesinde öncülük ettiler. Bilgilerini hayata geçirmek için çeşitli kurslar ve etkinlikler düzenlerlerdi. Tiyatro, saz ve folklor kursları bunların başında gelirdi. Ayrıca halkla buluşmak için geceler düzenliyorlardı. Bu gecelerde tabi ki politik konuşmalar yapılırdı. Örneğin Derik’te DDKD’nin düzenlemiş olduğu geceye ben de katılmıştım. Beni çok etkileyen bir ambiyans vardı. Rahmetli Mahmut Çıkman’ın bir konuşma yaptığını hatırlıyorum, hafızam yanıltmasa.

Genel anlamda bu özellikler kapsamında “Kürt ve Kürdistan Sorunu”na çözüm arayışlarını geliştiriyorlardı. Genel olarak iki hat üzerinde gelişen bir mücadele biçiminden söz edilebilir:

Sosyalizm düşüncesi etrafında şekillenen örgütsel bir mücadele tipi vardı;  bir de milliyetçilik ideolojisi etrafında bir araya gelen kesimin sürdürmüş olduğu bir tür mücadele vardı. Sosyalist eğilimliler genelde Marksist-Leninist argümanlar ile Kürt Sorununa çözüm arayışındaydı. Buna karşılık Kürt Sorununa milliyetçi ideoloji değerleri ile yaklaşan diğer taraf ise, Kürtlerin ulusal değerleri ile ilgileniyordu. Kürtlerin bu değerlerini günümüze daha çok taşıyan bu grup olmuştur, diyebiliriz.

En Büyük Özellikleri Demokratik Olmaları…

Kürt Devrimci gençlik hareketinin bütün bu çabaları tarihsel bir değere sahiptir ve Kürt halkının gerek sınıfsal gerekse ulusal açıdan aydınlanmasına yol açmıştır. Yetişkinlik dönemimde hatırlıyorum, farklı farklı örgütlere mensup devrimci teorisyenler arasında tartışmalar yapılırdı. Bu tartışmalar demokratik ahlak üzerinde seyrederdi,  tartışma boyunca saygılı olunmaya dikkat edilirdi. Birbirlerinin yanlışları bilimsel yaklaşımlarla vurgulanır, taraflar bundan dersler çıkarırdı. İşte gelişmeye yol açan temel dinamizm belki buydu.

Bu duygu ve düşünceler ortamında 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi yapıldı. Bu darbeden Türkiye genelinde sol hareket çok olumsuz etkilendi ama Kürt Devrimci Hareketi’nin kafasına balyoz indirildi adeta! Genel olarak Türkiye’de askeri vesayet bir kez daha iktidarda, demokrasi kesintiye uğradı.

Günümüzde Kürtlerin hak talepli mücadeleleri devam ediyor, ama artık mücadeleyi ileriye taşıyacak, geliştirecek bir aydın-devrimci potansiyelden söz etmek çok zor neredeyse imkansız. PKK’nin ilk kadroları okuyan, araştıran bir yapıya sahipti ama günümüzde artık çok şey değişmiş. Örgüt saflarına aldığı gençleri sadece askeri bir eğitimden geçiriyor ardından “savaş sahasına” sevk ediyor ki, bütün emareler bunu gösteriyor. Bugün PKK’nin amorf taktikleriyle yalpalanan ve Kürt değerlerine artık fazla dayanmayan bir mücadele tipi var ki, deyim yerindeyse bundan hiçbir Kürt bir şey anlamış değildir.

2000’li yıllara kadar “Son Devrimciler” olarak nitelediğim birçok kadro PKK’nın Türkiye’de kurdurmuş olduğu yapıların  saflarına katılarak (başta Musa Anter olmak üzere Yaşar Kaya, Tarık Ziya Ekinci gibi.. ve son olarak Şerafettin Elçi buna örnek olarak gösterilebilir)  adeta telef oldu. Bu yıllarda eğer PKK adına kısmi bir gelişme olmuşsa bu kadroların emekleri sayesinde olmuştur.

Öte yandan bunlardan kalan bir kesim vardır ki, son on yıl içinde adında “Kürdistan” sözcüğünün geçtiği partiler kurmuştur. Bu nedenle bu partileri oluşturanlar kendilerini genel olarak “Kürdistanî Partiler” şeklinde adlandırdılar veya kamuoyu bu şekilde tanıdı. Bu partilerden bazıları PAK, PDK-Bakur, T-KDP şeklinde sıralanabilir. Bu yapılarda çok saygı duyulacak, teorik birikim sahibi Kürt kadroları mevcuttur. Bize göre bu kadrolar da “Son Devrimciler” örneğini oluşturmaktadır. Şüphesiz bu yapıların dışında kalan başka kadrolar da vardır ki, bir köşeye çekilerek, deyim yerindeyse, çaresizce bir yaşam sürdürmeyi tercih etmiş, adeta unutulmuş gitmişlerdir.

Bize göre bundan sonra klasik anlamda devrimci kadrolar bir daha çıkamayacaktır. Her anlamda şartlar buna elverişli değildir. Küresel kapitalizmin geliştirmiş olduğu teknoloji bu şartların başında gelmektedir. Öte yandan PKK’nin YPG versiyonunun Kapitalist Güçleri müttefik olarak seçmiş olması, sosyalist devrimcilerin ittifak felsefesini temelden sarsmıştır. Bu anlamda PKK dayandığı felsefenin temeline dinamit koymuştur. Bundan dolayı onlara “Kapitalizmin Sosyalist Piyadeleri” dendi. Bunları düşündüğümüz zaman devrimcilerin öznel ve nesnel anlamda ortaya çıkmaları ütopik bir durum teşkil etmektedir artık.

Bir insan olarak beni üzen ise bu “Son devrimcilerin” mirasından Kürt halkının yeterince yararlanamamış olması ve her birinin yetmişi aşan bir yaşa gelerek aramızdan tek tek göç etmeye başlamaları.

Hepinizin emeği ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Türk ve Kürt halkına hiçbir zararınız olmadı. Şiddeti savunmadınız, halkları birbirine kırdırmadınız. Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi ve özgürce düşünebilmenin sınırlarını genişletmek için verdiğiniz mücadele biçimi tamamen fikriydi. Bu anlamda Türkiye Demokrasi Hareketi teorik açıdan size çok şey borçludur.

Saygıyla…