Ustanın en az diğer romanları kadar içerden ve bölgeye dair mekânsal manzumeye, tarihin de izini sürerek kaleme aldığı üstelik “ince memed” gibi kült bir romandan hemen sonra yayınlanması (1970) yayını açısından çok kıymetlidir Ağrı Dağı Efsanesi…

Romanın ikili bir özelliği var. Bir yanıyla geleneksel Kürt yaşamının altını çizer; beyi, ağası, halk önderleri, gelenek-görenekleri, coğrafyanın kimliği anlatılır. Öbür yanıyla da bir aşk hikayesi.
Yaşar Kemal romanlarının oylumlu, detaylı, uzun sayfalara yayılan ve destansı hacimli ve her biri birkaç ciltlik romanlarının arasında küçük minimal ve hepi topu 130 sayfadan ibaret bir romandır Ağrı Dağı Efsanesi.
İşte birazda bu sebeple olmalı bu denli özgün bir hikayeyi bu kadar “ekonomik” denebilecek bir roman yayınlanmasından sonra filme de çekilmiş, operası da yapılmış bir eserdir.
Yaşar Kemal külliyatı içinde çok özel bir yere sahiptir. Bu açıdan Ağrı Dağı ve çevresini gezip görmek isteyen her gezginin aslında Ağrı Dağı Efsanesini okuyup oralara gitmesi ayrı bir anlam taşıyabilir. Bu altı çizilmesi gerekli bir dipnottur sanırım.
İşte Yaşar Kemal’in bu unutulmaz romanı Ağrı Dağı Efsanesi nihayet Kürtçe’ye çevrilip yayınlandı. Tanığıyım, Yaşar Kemal ustanın Yağmurcuk Kuşu, Tîtirwask ismiyle Kürtçeye çevrilip yayınlandıktan sonra romanı bizzat kendim İstanbul seyahatimde evine gidip kendisine ulaştırmıştım. Ve çok keyiflenmiş “Diğer kitaplarımı da Kürtçeye çevirsinler” demişti.
Ustamız Yaşar Kemal’in 18. Yüzyılda Mahmut Han döneminde geçen efsanevi bir olay ve aşktan yola çıkarak kaleme aldığı Ağrı Dağı Efsanesi romanı yarım asırdan fazla zaman dilimi içinde farklı yayınevlerinde defalarca basılarak çokça okundu.
2025’in Ocak ayı başında Ahmet Güneştekin dostumun “Kayıp Alfabe” sergisi için İstanbul Feshane’deki sergi açılışına davetliydim. Açılış günü o yoğunluk içinde Salih Kevirbirî ile buluştuk. Sergiyi dolaşırken Salih daha önce üzerinde çalıştığı ve çevirinin de bittiğini söyleyince “Gel seni Ayşe Abla ile tanıştırayım” dedim. Ayak üzeri tanıştırma faslında çeviriden de söz ettim. Ayşe Abla “Sonra konuşalım” dedi.

Sergi sonrası döndüm Diyarbekire. Ayşe Ablanın titizliğini bildiğimden çeviriyi istedim, Salih yolladı. Kürtçe yazan biri değilim, ama ben de naçizane Kürtçe’nin (Kurmancî) edebi okuruyum. Çevirinin birkaç sayfasını okudum. Daha önce iki kez Türkçesini okuduğum, pandemi döneminde sesli kitap olarak sabah yürüyüşlerinde dinlediğim, filmini de izlediğim “Efsaneya Çîyayê Agirî” çevirisi Yaşar Kemal’in o edebi akıcı dilini yakalamıştı. Ve itiraf edeyim çevirinin kitap olarak bir aylık hazırlık ve baskı sürecinde ben de Kürtçesini okumuş oldum.
Ayşe Abla ile konuştuğumda da sormuştu bana “Nasıl Kürtçe’si?” diye. ‘Bir okur olarak iyi olmuş’, demiştim. Sonrası zaten bilinen yayın süreci işte.
Ağrı Dağı Efsanesi romanını yazar-çevirmen Salih Kevirbirî Türkçe’den Kürtçeye çevirdi. Kitabın Kapak görseli; Ahmet Güneştekin in "Ağrı'da Gezinen Peygamber" isimli eseri, kitabın iç çizimleri ise artık klasikleşen 55 yıllık Abidin Dino çizgilerinden oluştu.
Nubihar yayınları arasında çıkan ve 134 sayfadan oluşan “Efsaneya Çîyayê Agirî” adıyla yayınlanan romanın önsözünü de Salih’in isteği üzerine ben yazdım. Aslında “Ustanın romanına önsöz yazmak haddime düşmez” dedim, önce. Sonra romana ve Kürtçe çevirisine dair birkaç kelam niyetine yazdım.
Kitap Nubihar yayınları arasında yayınlanıp Kürtçenin okurlarıyla buluşmaya başladı. Romanla ilgili olarak başta Diyarbakır ve Van olmak üzere bölge illeri ve diğer şehirlerde etkinlikler planlanıyor.
Ben de buradan duyurmuş olayım. Ve iyi okumalar dileyeyim…