Güneydoğu Ekspresin köşemdeki sevgili okurları; adı ve kimlik bilgileri bende olan hemşehri bir tur rehberinin şehre dair izlenim ve önerilerini bu hafta köşeme konuk edeceğim. Olduğu gibi paylaşıyorum.
Defalarca düşüncelerimi, önerilerimi yazdım. Küçük pansumanlarla (kaldırımlara işgali kısmen meşrulaştırmalar olan sarı bantlar yapıldı. Ki, bu uygulama zaten kayyım dönemi eseriydi. Daha da genişledi.) yetinildi. Tur rehberinin metni devamında benim de kısa bir eklemem olacak; buyurun…
“Diyarbakırlıyım, on yıllık tur rehberliği deneyimim ve Kanada’da üç yıl turizm sektöründe çalıştım. Avrupa ‘da birçok ülkeyi gezme imkanı buldum. Ülkemizin başat turizm firmalarında çalışıp, ulusal tanıtım kokartına sahibim ve halen bağımsız tur rehberi olarak değişik bölgelerde görev yapan bir kardeşinizim…
Bölgeye yapılan GAP turunun bir durak noktası olan şehrimizde pratik alanda karşılaştığım sorunlar, gözlemler ve çözüm önerileri konusunda hasbihal ettiğimizde bizleri kısmen sevindiren durumlar ama gerekli önlemler alınmazsa gelecekte bizi çok olumsuz etkileyecek. Neredeyse son birkaç yıldır oldukça hareketlenen Diyarbakır turizmini bitirebilecek tehlikelere dair emareler üzerinde durdum.
Enseyi karartmadan olumlu yönlerle başlayalım istedim.
Otellerimizdeki konaklama durumuna dair; ilgi, alaka,temizlik, hizmet standardı bakımından rotadaki diğer şehirlere (Gaziantep, Şanlıurfa , Adıyaman ve Mardin) kıyasla görece olarak iyi durumda olduğumuzu belirterek başlayalım.
Yeme içme mekanlarındaki genel temizlik, hijyen, servis adabı güler yüzlü hizmet, Gaziantep’in biraz gerisinde ancak diğer illere göre daha olumlu noktada olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak; fahiş fiyat konusunda Gaziantep en ön sıralarda.
Kahramanmaraş merkezli depremden en fazla otellerin etkilendiği düşünülürse gece konaklamaları Adıyaman’dan şehrimize kaymış durumda. Depremin yaralarının sarılması yeni otellerin inşa edilmesi halinde Adıyaman kaybettiği gece konaklaması (Nemrut Dağı gün doğumu izleme etkinliği sebebiyle) yeniden kazanabilecektir.
Bu durumdan şehir otelciliğinin etkilenmemesi için turisti gece şehirde tutacak etkinliklerin yaratılması ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Genel olarak ülkenin ‘’temayüllerine‘’ göre tur firmalarının ekstra olarak nitelendirilen bu gece etkinliklerinden önemli kazançlar elde ettiğinden gece konaklamalarını bu şehirlerde yapmayı tercih etmektedirler. Örneğin Şanlıurfa da yapılan gece konaklamalarının en önemli sebebini ‘’Sıra Gecesi’’ etkinliği oluşturmakta bu etkinlik tur firmalarına, işletmelere ve otellere önemli bir kazanç kapısı sağlamaktadır.
Diyarbakır ilimizde şehirle özdeş bu tür gece etkinliklerinin olmaması gece konaklamasını Şanlıurfa veya Mardin’e kaydırmalarına sebep olmaktadır. Bunu sağlamak üzere ilimizin kültüründe de bulunan ‘’Velime Geceleri’’, On Gözlü Köprü’de Çayda Çıra etkinliği, Cemiloğlu Konağı ya da benzer suriçi mekanlarında bir yanı ile modern dans, diğer yanı ile erbane korosu eşliğinde dengbêj divanı gecesi, Bienal gibi etkinlikler zengin kültürümüzü ön plana çıkaracaktır.
Diğer şehirlere göre daha nitelikli ve kâr odaklı yapılmayacak bu tür etkinlikler şehrin gecesini gündüzünden daha renkli kılacak, ilgi odağına oturacaktır.
Genel olarak turist kafilelerinin şehri gezerken kaldırım işgalleri sebebiyle rahatlıkla yürüyememeleri; hem şehrimizde hem de tüm GAP turu bölgesinde yaşanan en büyük sorunların başında geliyor. Ancak ne yazık ki özellikle sur içinde yol ve kaldırım temizliği ve işgalleri bakımından birçok şehirden çok çok geride olduğumuz gözlemlenmektedir.
Bu sorun kaldırım işgali yapmayan ve işyerinin önünü temiz tutan, fahiş fiyat politikası da gütmeyen işletmelere belediyemizin vereceği teşvik edici ‘’Turizm Dostu Esnaf’’ beratları ve esnafın belediyeye ödediği vergilerde indirim yöntemiyle özendirici kılınabilir. Ayrıca zabıta denetimlerinin -altını çizerek söylüyorum- tavizsiz arttırılması ve ısrarlı takibi ile bu haksız işgallerde caydırıcılık sağlanabilir. Maalesef belediyeler karar alıyor, bir kaç gün uyguluyor sonra da gevşetiyor ve tekrar başa dönülüyor. Seyyar satıcılar ve işyeri sahipleri de bu durumu bildiklerinden işgallerine kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Dağkapı’dan başlayarak Mardinkapı’ya kadar, hatta Mardinkapı çıkışında hemen soldaki Hevsel Bahçeleri’ne bakan kaldırım boylu boyunca işgal edilmiş ve adeta kafelerle yarışıyorlar. Oralar yaya yolu ve turistler ordan Hevsel’in görüntüsünü almak ister. Ama mümkün değil. Ve mezarlığa giden yolun sağında dükkanlar yetmezmiş gibi bir de prefabrik ciğerci işgali de cabası…
Bu konuda ne yazık ki Gazi Caddesi üzerindeki ve Dört Ayaklı Minare sokağı girişindeki sağlı-sollu (Balıkçılarbaşı) birkaç baharatçı, kuruyemişçi, kahve satıcısı esnafın misafirlerimizi rahatsız eden, alışverişe ve ellerindeki kahveyi içmeye zorlayıcı tutumu konusunda uyarılmaları ve sonra da cezai işlemi mutlaka gerekmektedir. İlgi, alaka, güler yüz ile terbiye boyutunu aşan laubali olma arasındaki o çizginin korunması konusunda o işyeri çalışanlarının önce uyarılması sonra eğitilmesi gerekmektedir. Bu konuda kimi işyeri sahiplerinin de çalışanlarını sırf bu şekilde istihdam ettikleri vâkidir.
Bir çözüm önerisi olarak: Turizm sezonu dışındaki zamanlarda Halk Eğitim Merkezi ve belediyelerimizce “Turizm Bilinci kursları” açılmalı özellikle Suriçi’ndeki bütün işletmelerde çalışan personellerin bu kurslara katılımı şart koşularak sağlanmalı, iş yaşamlarında onlara önemli avantajlar sağlayacak belgeler verilmelidir. Tam katılım sağlayan ve uygulamaları ve eğitimi hayata geçiren işletmelere vergi reklam ve SGK prim indirimleri sağlanarak özendirici uygulamalar yapılmalıdır.
Son dönemde şehrin tanıtımını yapan tur rehberlerinin tanıtımına müdahale eden, kendilerini “sosyal medya fenomeni” olarak tanıtan bazı kendini bilmez kişilerin akıllarınca rehberleri ‘’boşa çıkarmak’’ adına yaptıkları müdahaleler, Ulu Cami avlusunda özellikle kadın misafirleri kıyafetleri konusunda uyarmanın dozunu kaçırarak hakaret ve tehdide ulaşan tavırlar sergileyen yetkili olmayan şahıslar misafirleri ve tur rehberlerini irite edici noktalara ulaşmaktadır.
Misafirleri rahatsız eden bu tür kişiler sivil giyimli turizm zabıtası-polisi tarafından tespit edilip gerekli önlemler alınmalı, hatta bunu alışkanlık haline getiren kişilerin Suriçi bölgesine girmesine engel olunmalıdır.
Tur firmalarının genel müdürlükleri, şehrimizde ağırlanarak bir çok tur programının sadece On Gözlü Köprü, Ulu Cami ve civarı, Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve civarı ile sınırlı kalmaması, Eğil Peygamber Kabirleri, Çayönü ve Hilar Mağaraları, Zerzevan Kalesi, Diyarbakır surları ve burçlarının da tanıtıma dahil edilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Bu anlamda On Gözlü Köprü yaya girişi ve köprü çevresi işgalden mutlaka arındırılmalı köprü ve Suriçi mekanlarında tur Otobüslerinin yaşadıkları park problemlerini giderecek park alanları düzenlenip hizmete sunulmalı, üst düzeyde güvenlikleri sağlanmalıdır.
Kent içindeki müzelerin mesai disiplinine riayet etmeleri sağlanmalıdır. Yönetmeliğe göre müzelerin açık olması gereken gün ve saatlerde bazen kapalı olması sıkıntıları ile karşılaşılmaktadır.
Güzel şehrimizi çok kültürlülüğü, bir çok medeniyetin kavşak noktasında olması ile birlikte; sadece kültür, sanat, edebiyat, inanç ve siyasi olarak değil, aynı zamanda ülkemizin dünyanın sentral noktalarından biri olması ve şehrimizin de bunun baş aktörü olması sebebiyle daha çok ve daha iyi tanıtımına; merkezi yönetim, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve şehirde yaşayan herkesin işbirliği içinde, sorumluluk duygusuyla görev alması elzemdir.
Tabiri caizse gömleğin ilk düğmesi nasıl iliklenir ise diğerleri de aynı sırayı takip edecektir. Bunca acı, kahır, yoksulluktan sonra şehrimizin ve insanımızın birazcık olsun yüzünün gülmesi hepimizin sorumluluğundadır.
Kimlikli bir şehrin onurlu ve kişilikli bireylerine ve kurumlarına yakışan kadim şehrin beş bin yıllık surları, burçları gibi dimdik ayakta durmaktır.
Saygılarımla…”
Şehrini seven bir turizm rehberi (adı, kimliği bende saklı)
Şimdi geldik bu mektubun sonunda benim şahsi dipnotuma;
Şehirde belirgin kodlarla
Diyarbakır ile Amed çatışması hissediliyor.
“Newroz Bayramı” Amed ise
“Karpuz festivali” ya da adına “kültür yolu” denen programlar Diyarbakır oluyor. Ve böyle de karşılık buluyor.
Halbuki ikisi de şehrin realitesi.
Bakın Ahmed Arif usta şiirinde ne diyor;
Bak bıyığım buz tuttu
Üşüyorum da!
Zemheri de uzadıkça uzadı!
Seni baharmışın gibi düşünüyorum
Seni Diyarbekir gibi.
Nelere nelere baskın gelmez ki,
Seni düşünmenin tadı
Ben öleydim looo
Elim boş ayağım pusu
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir kalesi…
Çok mu zor, değil elbette. Amed ile Diyarbakırı, şehrin bütün diğer adlarını da kullanarak Diyarbekir’de buluşturmak çok kolay.
Newrozu evrensel bir bayram misali, Karpuz festivalini de yerel bir gastronomik şenlik gibi kutlamak elimizde…
Üstelik artık bir yeni siyasal sürecin hayatı yeniden şekillendirmeye yüz tuttuğu bu vakitlerde mümkün…
23 Haziran 2025 Diyarbekir