Şimdi yüksekçe beton blokların içinde adeta kaybolmuş, cama vuran asması, tahta sandalyeleri ve her zaman taze odun çayı ile burası emekliler kıraathanesi olarak bilinirdi. Çünkü müşterilerin nerdeyse tamamı emekliydi.

Emekli ayıkları birbirine yakın emekliler,buranın her daim müşterisi olarak okey oynamanın yanında, dama, nezereve satranç oynayarak vakit geçirirlerdi.

Elbette onlarında sorunları vardı. En azından şimdiki gibi geçim derdi ve çalışma zorunluluğu baskın değildi.

Ve emekli maaşları arasında şimdiki gibi bir uçurum yoktu. Ve de şimdiki gibi yüksek aidatlı, yüksek faturalı sitelerde oturmuyorlardı. Kooperatif üyeliği ile alınan bir apartman katında emekli maaşı ile kıt kanaat geçinirlerdi. Daha çok kendi sorumlulukları ile baş başaydılar. Ve kendi sorunlarıyla baş etmenin yollarını bulmak zor değildi.

Şimdi o kıraathanede, her biri iki diplomalı ve belki üçüncü diploma için uzaktan eğitim alan işsiz gençler oturuyor. Eğer bir iş bulamazlarsa hiçbir iş anısı biriktirmeden, sadece oyun anılarıyla yaşlanacaklar.

Elbette madde bağımlısı, sosyal medya bağımlısı, kumar düşkünlüğü ya da mafya elemanı olmadıkları için ailelerinin şükür duaları ile ayakta durabildiklerine inanıyorlar. Onların emekli olmuş ama çalışan anne vebabaları, beterin beteri var diye onlara ilköğretim çağı çocukları gibi davranıyor ve onları harçlıksız bırakmıyor.

Okeyci gençlerin masasında genelde yancı olarak duran işsiz Ahmet’e arkadaşı soruyor.

“Bugün çok durgunsun. Oyuna da karışmıyorsun. Karışmayınca da heyecan eksik kalıyor. Bizim dürtülmeye ihtiyacımız var.”

“Siz sigara kartonu üzerine oynamaya başladığınız gün, heyecanınız gitti. Benim gibi yancılara iş kalmadı.”

“Bu kumar değil ki. Heyecan olsun diye sigara kartonuna oynuyoruz”dedi her daim oyundan kazançlı çıkan, tek düzgün traşlı olanı.

“Hepiniz, aslında emekliliğinde buraya dinlenmeye gelecek babalarınızın aylıklarıyla geçiniyorsunuz. Onlar o yaşlı halleriyle hala çalışıyor. Siz burada onlar yerine oynuyorsunuz.”

Bu konuşma oldukça sıcak geçen masadaki havayı bir anda Aralık ayazına çeviriverdi. Eller yavaşladı. Taşlar ağırlaştı. Derin nefesler alındı. En büyükleri,

“Ne yapalım iş bulamıyoruz. Onlarda emekliliğe ayrılamıyor” dedi.

“Benim babam bir işçi emeklisi. En düşük emekli aylığı alanlardan. Şimdi bir şantiyede elektrik işiyle uğraşıyor. İyiki elektrik işinden anlıyor. Yoksa perişan olacaktık.”

“Sana da elektrik işini öğretseydi buralarda sürünmezdin.”

“Beni üniversite mezunu bir meslek sahibi yapmak için özel okullarda okutunca, başka bir tecrübeyi aktaramadı tabii ki. Bendeniz iki üniversite mezunu, baba harçlığıyla geçinen bir okey oyuncusuyum.”

Durum anlaşılıyordu. Herkes babasının durumunu anlatacaktı.

“Benim babam bir kamu işçisi olduğu için biraz daha avantajlıydı. Sendikaları sayesinde ücretlerinin iyileşmesi, tazminat hakları derken diğer işçilerden biraz daha iyi maaş alıyorlar. Annem zaten hiç çalışmadı. Babam emekli olduktan sonra yapacak bir iş bulamadı. Ben de bulamayınca gidip köyde ne kadar babadan kalma arazisi varsa, kardeşlerle kavga ede ede sattı. Tabii ki hazır para da dayanamadı. Hastalandı. İyi ki bir kısmına el koydum. Şimdi onu harcıyorum. Sonrası ‘Allah Kerim’ diyeceğiz.”

“Benim babam bir doktor emeklisi. Hep özel çalıştığı için Bağ Kur’dan emekli oldu. Aylığı biliyorsunuz çok düşük. Zamanında kazandığı paralar nasıl bitti, bizde anlayamadık. Emekli aylığı da düşük olunca mecburen kamuya döndü. Eskiden günde birkaç hastası vardı. Yetiyordu. Dinlenebiliyordu. Şimdi kamuda o yaşlı haliyle beş dakikada bir hasta bakıyor. Performansını artırmak için çok çalışıyor. Ama gençlerle yarışamıyor tabii ki.”

Masadaki dördüncü ve en canlı duranı,

“Benim babam memur emeklisi. Şimdi emlak komisyonculuğu yapıyor. Durumu babalarınızdan biraz daha iyi. Şansı bana da bulaştığı için masada sigara kartonlarını ben kazanıyorum...”

Yüzler asılınca da “kızmayın arkadaşlar, şaka tabii ki!” dedi.

Sıra Ahmet’e gelmişti.

“Senin baban ne iş yapıyor” dedi masanın şanslı olanı.

“Benim babam da bir işçi emeklisiydi. Emekli olduktan sonra bir fabrikada sigortasız çalıştırıldı. Bir iş kazası sonucu hayatını kaybetti. Sigortasız olduğu için tazminat da alamadık. Annem de çok hasta. Bana harçlık verecek kimse yok. O yüzden okey masasında yancı olarak yerimi alıyorum. Böylece çayım bedavaya geliyor.”