Ricaları kırmadığını yakından biliyorum. Yakından ne kadar daha insani olduğunu da.

Kendisi için ‘bir karıncayı bile incitmezdi’ cümlesinin kullanıldığı zamanlarda, ‘bile’ kelimesinin O’nu ne kadar incittiğini de. 

Bir cigarayı ‘ilk nefeste nasıl yarıladığını’ da. 

Hiç kimseye kimlik sormadığını da…

Evet, sevgili Sırrı Süreyya Önder abiden bahsediyorum.

Nerede bir hukuksuzluk ve adaletsizlik varsa Sırrı abi orada.

Nerede bir vicdansızlık varsa da orada.

Ama en çok da nerede ‘barış ve adalet’ konusunda bir çalışma varsa da orada.

Kendisi hakkında çok yazan çizen oldu.

Kimse kızmasın ama son durumundan ‘takipçilik ve beğeni’ için yararlanmak isteyenlerin de sayısı hiç az değil hani.

Bu durumunda ‘bile’ kendisine haya ve haysiyetten uzak sözler söylendi. Ki açsa gözlerini ‘Bırakın hele gelsinler bırakın, gelsinler konuşalım. Konuşalım da çözelim varsa bir sorun’ diyeceğine adım gibi eminim.

Mesela bu yukarıda cümle için, ‘eminim ama ispat edemem’ demeyeceğim. Zira Sırrı abinin hayatı bu örneklerle dolu.  

Ve hastaneye yattığından bu yana O’na gösterilen ilgi, ülkece içimizde nasıl bir ‘sır’ sakladığımızı da gözler önüne serdi.

Tıpkı Ahmet Kaya’da olduğu gibi, en olmaz dediklerimiz bile meğer gizliden gizliye O’nu dinliyormuş yıllarca. 

İşte Sırrı abi, hastalığıyla toplumun bir ‘sırrını’ da ifşa ettirdi.

Aradaki sorunlu ve hasta zerzevatları saymazsak toplum olarak ‘barışa, vicdana ve adalete’ ne kadar da aç ve hazır olduğumuzu gösterdi.

Yeter ki, hayati ‘lacivert ve somurtkan’ bir siyasetten uzak tutalım. Ki kendisi bunu çok iyi yapardı.

‘Anneler ve babalar’ çok sevdi O’nu. Evlat acısının empatisi yoktur. Ve bu acı, sadece başka ‘evlat acıları’ yaşanmasın diye çırpınarak hafifler ve sonlanır.

‘Tüm ötekiler’ sevdi O’nu. Hayatın tüm farklılıklarının pek ala birlikte yaşayabilir mücadelesinin ön saflarında gördük kendisini.

‘Gençler sevdi, çocuklar, ağaçlar, sloganlar, bozuk Türkçesi olanlar.’

Somurtmanın ciddiyet olduğu yalanına kendini inandırmış siyasetçiler, yaşını başını almış büyükler, eli kalem tutamayan insanlar sevdi O’nu.
Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar.

Her güzel duyguyu ziyadesiyle hak edebilecek biridir Sırrı abi.

Mesela iki kelime Türkçeyi yan yana getiremeyen annem ilk günden bu yana ‘Ya Rebbi tu li Sirrîko werî rehmê, ji mere lazim e’ cümlesini kullanır durur. Derin bir manası var bu duanın.

‘Bize lazımdır’ diyor son cümlesinde.

Evet hakikaten Sırrı abi ve yol arkadaşları bize lazımdır.

Hele şimdi, hele barışın daha çok konuşulduğu ve herkesin ziyadesiyle yorulduğu bir dönemde.

Evet ricaları kırmadığını yakından biliyorum Sırrı abi.

Çok rica ediyorum, seni bekleyen onca iş-güç varken bizi bırakıp gitme.

Senin ikna edebileceğin bir sürü insan var daha bekleyen.

Evet bir sürü insan sana olan bu sevgi selini gördükten sonra ‘ikna olmak’ için iyileşmeni bekliyor.

Ve pek tabi ki, o ‘büyük barış’ günü geldiğinde halaya durunca ellerimize alacağımız mendiller bekliyor seni.

Artık gözyaşlarını silmek için değil, ‘barış’ govendi için sallanacak o mendiller.

Çok rica ediyorum Sırrı abi, DİREN …