Bizim buralarda yaz, sadece sıcak demek değildir. Sadece fellik fellik serin ve klimalı yer aramak değildir. Hele Diyarbakır’da.
Güneşin her sabah bir umut ile gibi yükseldiği bu şehirde yaz, aynı zamanda kışa hazırlığın da mevsimidir.
Kurutmalıkların zamanıdır şimdi. Patlıcan, biber, kabak… Hepsi tezgâhlarda değil, iplerde dizili, balkonlarda, damlarda, avlularda sıra sıra asılıdır.
Laf aramızda bu durum bazen biraz görüntü kirliliğine de neden olmuyor değil. Onun için de bir çare – çözüm olsa keşke ama işte.
Diyarbakır’da kurutmalıklar genelde Temmuz ortasından Ağustos sonuna kadar yapılır. Yaz güneşi tam kıvamındayken, nem azalmış, sıcaklık zirve yapmışken başlar bu telaş.
Sebzeler taptaze ve çoğu zaman köylerden gelir. Yakın köyler hepimizin canı ciğeridir o anlamda.
Aklınıza gelen her türlü sebzeler kurutmalığı bekliyor.
Hele patlıcanın dolmalık olanı… İnce, uzun, içi bol etli ama çekirdeksiz olanı makbuldür. Bu işin ehli kadınlar, eline aldığı bıçağı adeta bir cerrah gibi kullanır.
Patlıcanlar önce sapından kesilir, sonra içi dikkatle oyulur. Amaç ne çok derin, ne de çok yüzeysel. İçinde kışa dair umutlar saklıdır çünkü.
Kurutmalık biberin kırmızısı göz alır. Sap kısmı kesilip içi temizlenir, ardından ipe dizilir.
Kabak ise ince uzun dilimlenir veya oyularak hazırlanır. Tüm bu sebzeler gölgede değil, doğrudan güneşte kurutulur. Çünkü Diyarbakır güneşi, bu topraklarda sadece ısı değil, aynı zamanda lezzet verir. Sebzeyi sadece kurutmaz, kokusunu ve tadını da saklar içinde.
Eskiden bu işler komşuluk demekti. Avlular çocuk sesleriyle, balkonlar kadın sohbetleriyle dolardı. Herkes birbirinin ipine, sırasına, hatta kurulu sebzenin kalınlığına bile dikkat ederdi. Kurutmalık dizmek, aynı zamanda bir ustalık yarışıdır.
İpin uzunluğu, dizimlerin kendi arasındaki aralığı, sebzenin kuruyunca birbirine yapışmaması. Bunların hepsi incelik ister.
Diyarbakır’da kurutmalık sadece bir kış hazırlığı değildir.
Bir kültürdür.
Annelikten kızlara, komşudan komşuya geçen bir bilgidir. Kurutulan her patlıcan, kışın dolma olup sofraya gelirken o yazın kokusunu da taşır. Bir lokma aldığınızda sadece lezzeti değil, yazın güneşini, annelerin telaşını, çocukların gölgedeki oyunlarını da tadarsınız, hatırlarsınız, tebessüm edersiniz.
Modern hayatla birlikte her şey gibi bu gelenek de biraz şekil değiştirdi. Kurutmalıklar artık pazarlarda hazır satılıyor, ama hâlâ Diyarbakır’ın bazı mahallelerinde, çatılarda ip ip sebze dizen kadınlara rastlamak mümkün. O kadınlar, sadece sebze değil, zamanı da kurutuyor bir bakıma. Geçmişin izini bugüne, bugünün bereketini yarına bırakıyorlar.
Kurutmalık, bir hatıradır. Yazdan kışa uzanan bir köprüdür. Ve Diyarbakır’da o köprü, her yıl Temmuz sıcağında kurulur.
Sağlık ve huzurlu bir kışa vesile olmasını dilemek de son sözümüz olsun.