Bir zamanlar kadim Kürdistan coğrafyasının asli sakinleri olan Ezidîler, ipi kopmuş tespihin taneleri misali Suriye, Irak, Türkiye, Gürcistan, Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Sibirya dahil Avrupa’nın ağırlıklı olarak Almanya ve kısmen Belçika, Fransa ve İsveç ülkelerine savruldular. Şimdilerde, dünyadaki Êzidî nüfusu toplasanız, bir milyonu zor bulursunuz.
Ezidîler, yanlış kullanılan “Yezidi, Yezid” kavramına tepki duyup, kendilerini “Ezda” kavramından yola çıkarak Êzdî, Êzidî olarak tarif ederler. “Ez” Kürtçede “ben” anlamına gelir. “da” ise “vermek, oluşturmak” anlamındadır. Bu birliktelik “Êzda” kavramsallığında; “yaratılan, var edilen mahlûkat” anlamını taşır. Dolayısıyla “xweda / xuda” yani Tanrı / Allah kelimesi Kürtçede nasıl “kendini var eden, yaratan” anlamında ise Êzidî de “yaratılan, var edilen” olarak zuhur eder. Bu iki kavramsallığın bileşimi ise; “Sen mahlûksun, ben mahlûkat” vurgusunda yerini bulur.
Çok bilinenin tersine Êzidîler, güneşe tapmaz. Güneş, kendilerince kutsal bir figür olan Şeyh Şems’in suretini temsil ettiğinden günde iki kez sabah ve akşam yüzlerini doğan ve batan güneşe dönüp ibadet ederler. İbadet ederken de; “Önce 72 millete, sonra da kendi halklarına” dua ederler.

Bir Kürtçe stranda;
“Fermane, îrodîsaji me fermane!” dendiği gibi, Êzidîler, kendilerine yönelik yapılan kıyım, kırım ya da katliamı “ferman” olarak vurgularlar.
En son 3 Ağustos 2014 tarihinde reva görüleni, 73. Ferman olarak dillendirmelerinin nedeni, öncesinde 72 Ferman ile tarih boyunca tanışmış olmaları ile ilintilidir. Belki de dua ederken “72 millet için” iyilik dileğinde bulunmaları kendilerine uygulanan ve sanki 72 millet’ten gelen 72 ferman çağrışımıdır.
Êzidîler hakkında bu ön bilgiyi vermemin nedeni iyi bir belgesel fotoğrafçı olan Hüsamettin Bahçe’nin 2005-2016 arasında onbir yıllık zaman dilimi içinde bir kaç kez Laleş ve ŞengaldahilEzdîlerin yaşadıkları topraklara kamplara gidip konukları olarak gözlemleyip çalışarak sonra da yaptığı Ezîdxan* kitabı nedeniyledir.

Kitaba ad olan Ezîdxan ifadesi Ezidîlerin üzerinde yaşadığı toprak parçası üzerinedir. Hüsamettin Bahçe “Lalîş ve Şengal’deki” inançsal ve sosyal hayatın görselliğini yetmiş dolayındaki çarpıcı ve siyah-beyaz karelerle anlatmış. Elbette kitabı sadece bir foto-albüm gibi düşünmemek gerek! Albüm öncesi yazılı metinler de birinci ağızdan hem Ezidîliğin serencamını hem de inançsal yaşamsal ritüellerini dile getiriyor
Hüsamettin Bahçe fotoğraf ama sanki belgesel fotoğrafçılık alanına gönül vermiş bir sanatçı. Daha önce de bu tür işlere imzasını koyduğunu biliyorum.
Kürtlerin özellikle Müslüman Sünni Kürtlerin dengbêjlik geleneğinde sıkça görüldüğü üzere “Yiğitlik” ve “Kahramanlık” meselesine sıkça vurgu yapmalarına karşın! Ezidî Kürtler özelliklerini kahramanlık yerine “iyiliğe” övgü yapan bir toplum olarak tarif etmelerini daha çok öne çıkarıyorlar. Dolayısıyla bu ayırt edici özelliklerinden dolayı yaygın olarak “doğu toplumları”yla farklılaşıyorlar.
Ezîdîler, 73. Ferman ile erkeklerin kafalarının kesildiği, kadınların tecavüze uğrayıp pazarda satıldığı, çocukların köle olarak çalıştırıldığı, geride kalan yaşlı ve yardıma muhtaç olanların ise ölümden başka seçeneklerinin kalmadığı bir fiili durumun mağdurları oldular. Ve işin acı tarafı dünya da buna şahit oldu.
Êzîdilerin de vatan toprağı olan Mezopotamya gecelerinde çok uzun yıllar evvel toprak damlı evlerimizde uyurken dinlediğiniz kadim hikâyeler belki de MelekêTawusun kanatlarında ulaşılamayacak yıldızlara ulaşır ve o yıldızların kuyruğuna asılı kalır. Her göğe baktığımızda o kadim hikâyeleri anımsar ve “Em Êzîdine, cilsipîne” (Êzîdîyiz, ak libaslıyız) sözünün derin anlamını kavramaya çalışırız…
*Ezîdxan, Hüsamettin Bahçe, 2023