Arşivler insana geçmişi, belki de bugünler de yapılacaklar için hatırlatır. Bu açıdan sürekli arşiv peşinde koşanlardan biriyim.
Arşiv peşinde koşarken, bazen o arşiv ayağına kadar geliyor. Tabip Odamızın eski başkanlarından, eski TTB Merkez Konseyi üyelerinden Dr. İlhan Diken’in değerli eşi Hüda Diken hocamız, geçenlerde beni aradı.
“Memlekete taşınıyorum, İlhan Diken’in Diyarbakır Tabip Odası ile ilgili arşivi var. Ne yapayım?”
2017 yılında Diyarbakır Tabip Odası tarihi kitabını yazdığım dönemde Dr. İlhan Diken’in arşivinden haberdardım. Ancak HüdaDiken’in yas süreci vardı. Sevgili İlhanDiken’i yeni kaybetmiştik. Bu yüzden arşive ulaşma imkanı olamamıştı. İlhan Diken ve tüm kayıplarımızı bir kez daha saygı ile anıyoruz. Yine bunu vesile ederekdileğimiz tabip odaları aktivitelerinden ellerine ki arşivi kendi tabip odalarına taşımalarıdır.
Okuduğum kitaplardan biri ‘1988-1990 Genelgeler, yazışmalar, basın açıklamaları’ adıyla çıkmış bir TTB yayını idi. Kitapta onca basın açıklaması içinde 1 Mart 1989 yılında yapılan bir açıklama dikkatimi çekti. Açıklama Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey adına Prof. Dr. Nusret Fişek imzasıyla yapılmıştı. Açıklama Almanya’dan Türkiye’ye, hükümet eliyle gerçekleştirilecek hekim istihdamı ile ilgiliydi. Aynı zamanda o gün, özelikle Almanya’ya yönelen hekim göçünü yazıyordum. Almanya’ya göç edip aile hekimliği yapan bir meslektaşımız ile telefondauzun bir görüşme yapmıştım. Açıklamayı olduğu gibi aktarıyorum:
“SSYB iki yüz Alman hekimin ihtisas yapmak üzere Türk hastanelerinde çalışmaya izin vereceği haberini hayretle karşıladık. Hekim işsizliği yıllardır Almanya’nın büyük sorunudur ve bu sorumu kısmen çözebilmek için hekimleri dış ülkelere yollama çabasındadır. Türkiye’de hastanelerde hekim sıkıntısı yoktur.Her yılonbine yakın hekim hastanelerde asistan olabilmek için yarışmakta,bunlardan ancak yüzde onu yer bulabilmektedir.Hükümetin mevcut kadrosunun beşte birine de Alman hekimlerine hediye etmesi sadece genç hekim arkadaşlarımıza haksızlık değil , Türk hekimlerinin görgü ve bilgilerini arttırmalarını sınırlayarak tıbbımıza da kötülüktür.SSYB yetkilileri bu kararlarının çeşitli sakıncaları konusunda ayrıntılı bilgi almak isterlerse , bu görevi yapmaya hazırız. Umarız ki, hükümet sağlık alanındaki hatalarına bir yenisini eklemekten vazgeçsin. (Sayfa 398 )
Açıklama 1989 işçi sınıfının bahar eylemlerininbaşındayapılmış. 1989 baharı 12 Eylül sonrası işçi sınıfınınbirikenöfkesiçeşitli eylem şekilleriyle sokağa taşmış, hükümeti sarsmış ve geri adım atmaya zorlamıştı.
Yine açıklama, 26 Ekim 1988 de Ankara’dasokağa taşan ilkbeyaz eylem sonrasında ve tabip odalarındasendikalaşamaağırlıklı yoğun örgütleme ve mücadele döneminde yapılmış. (Bunlara rağmen eleştirinin daha bürokratik dille yazıldığı dikkat çekiyor.)
Açıklama bugünün tersine, yani Almanya’dan Türkiye’ye hekimgöçü olduğunu göstermiyor. Burada Alman hekimlerinin, ülkelerinin zor çalışma koşullarından kaçıp, Türkiye’ye gelip, dil öğrenip çalışmaya başladıklarını da göstermiyor. Burada Alman hükümetin, sevgili başkanımız Nusret Fişek Hocamızınaçıklamada ki tespitiyle, Almanya’da ki hekim işsizliğini çözme girişimini görüyoruz.
O dönem yukarıda da vurguladığımız gibi ‘hekim hareketinin yükseldiği yıllardı. Hekimler 12 Eylülün baskıcı gömleğini yırtıp, kendibeyaz önlükleriyle sokağa çıkıyordu.
Hekimler tabip odalarında, iş kolunda ki sağlık emekçileriyle beraber yeni bir örgütlenme ihtiyacını tartışıyordu.
Çünkü, hekimlerin mesleki kimlik erozyonu derinleşiyordu.
Çünkü, hekimlerin ekonomik kaybı büyüktü.
Çünkü, hekimlik meleği serbest piyasaya sürükleniyordu.
Çünkü, hekimlik memur kimliğine sığmıyordu.
Bu yüzden hekimler örgütlenme ve mücadele diyordu.
Çareyi başka bir ülkeye çalışmak için gitmekte bulmuyordu.
Elbettehekim göçü meselesine milliyetçi saiklerle bakmıyoruz. Bir hekim özgür koşullarda başka bir ülkede hekimlik yapabilir, başka ülkeden bir hekimde ülkemizde çalışabilir. Yine meseleye birilerinin yaptığı gibi yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığı ile kesinlikle bakmamak gerekiyor. Ve bu bakışa karşı da mücadele etmek gerekiyor.
Mesele burada hekimlerin bir zorunluluk ve bir dayatma ile karşılaşmasıdır. Telefonla konuştuğum meslektaşım, dokuzyıl önce tam da uzmanlığa başlayacakken bir kanun hükmünde kararnameyle mesleğindenuzaklaştırılmış biriydi. Ülkede çalışma koşulları zorlaşınca Almanya ya göç etmişti. Ancak başlangıçta çok sıkıntı çekmişti. Ve koşullar uygun olduğunda geri gelmek istiyordu. Bu ülkede kanun hükmünde kararnameyle işten atılma sıkıntısı olmayan, ancak meleğin olumsuz koşullar gereği göç eden hekimler de sıkıntı çekiyordu.
Biz burada kalan hekimler hekim göçü için ‘hiçbir yere gitmiyoruz’ diyerek, meslektaşlarımızı mesleki kimliği ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için mücadeleye davet ederken, bir kez daha kamuoyunun dadikkatini çekiyoruz.
Çünkü hekim göçü meselesi, sadece hekimlerin meselesi değildir.