Geçen gün bir okuyucum sosyal medya adreslerimden birinde şöyle mesaj yazmış; “Abi merhaba. Yazılarını keyifle okuyorum ama bazen çok uzun yazıyorsun. Yazının tamamında kopukluk yok ama çok zamanımızı alıyor”. Ama mesajın sonuna gülücük emojisi bırakmayı unutmamış.

Valla haklılık payı varsa herkesten özür dilerim. Daha dikkatli olmaya çalışacağım.

Ama öyle bir dünyada ve coğrafyada yaşıyoruz ki, bazen birkaç cümle ile derdimizi anlatmak içimizi rahatlatmıyor.

Mesela bugün önemli bir konudan bahsetmeye çalışacağım ama nasıl kısa tutacağım, bakalım.

Hemen hepimizin her yıl birkaç defa gribal enfeksiyon, soğuk algınlığı ve halk tabiri ile nezle ile meşgul oluyor ve bunu gayet normal karşılıyorduk.

Öksürük, aksırık, doktor ziyareti, evdeki bitkisel ilaçlar ve en nihayetinde kimyasal ilaçlarla süreci atlatıyorduk. Çok ağır geçirip hayata gözlerini yumanlar da oluyordu. Ve bu milyarlarca yıldır süregelen bir durumdu.

Her şey seyrinde devam ettiği bir güne uyandığımızda bir de baktık ki dünyada korkunç ve ölümcül bir virüsten bahsediliyor.

Adına CIVİD-19 dedikleri ne olduğunu nasıl ve nereden çıktığını bilmediğimiz bir şey çıktı ortaya.

Bilmediğimiz bilimsel argümanlar, komplo teorileri, insanlara anlatılması için hazırlanmış yüzlerce hikaye ve tabi ki şehir efsaneler.

İnsanların birbirine selam vermediği, her hastadan köşe bucak kaçtığı ve dahası kendi en yakını olan hastasına el süremediği, ölüsüne veda öpücüğü bile konduramadığı bir süreç başladı.

Maskeler, dezenfektanlar, kolonyalı mendiller, boşalan şehirler, ertelenen sevinçler, entübeler, merasimsiz cenazeler…

Pek görünmeyen ama bize şahdamarımızdan bile yakın bir canavar var ortalıkta.

Hakkında bildiğimiz tek şey ‘ondan uzak durmamız’.

O da, neredeyse sonsuz bir tecritle mümkün kılındı.

Daha biz bu hastalıkla tanışma evresindeyken, Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci'nin kurucu ortakları olduğu BioNTech diye bir ilaçtan bahsedildi. Tabi bunun yanında birçok ilaç daha vardır aslında. Ama dünyada en bilineni bu oldu sanırım.

Büyük bir nimet ve hastalığı bir çırpıda defedeceğine inanıldı ve inandırıldı. Hastalık nedeniyle birbirinden kaçan insanlar aşı olmak için birbirlerini adeta ezme yarışına girdiler. Neredeyse karaborsaya düşecekti aşılar.

Ölüm denilen korkunç durumu büyük bir şaşaa ile bizlere gösterip ‘aha bunun ilacı da budur’ diye kucağımıza aşılar bıraktılar.

Neyse neredeyse bir gece vakti başlayan bu ‘virüs’ yine neredeyse aynı hızda bizleri terk etti.

Sonra bu iki bilim insanını görmez olduk. Ama şirketleri kazandıkça kazandı. Torbalar doldu.

Sonrasında, hiç alakasız zamanlarda hiç alakasız ölümler yaşandı. ‘Ölümün alakasızı mı olur’ diye soruduğunuzu duydum. Ama bir çevrenize bakın, sapasağlam kaç insan alakasız bir şekilde ölüp gitti.

İnsan kendisini tanır. Kendimden biliyorum, eskiden daha geç yorulur, bazı hastalıklara karşı daha dirençli ve ruhum kısmen daha gürdü. Ama o aşılardan sonra –ki o dönem aşı yapılmasına karşı çıkmamıştım- kendimi gereksizce bitkin ve dirençsiz hissediyorum.

Ve yalnız olmadığımı da biliyorum.

İnternette gündem takibi yaparken ‘BioNTech'ten kanser ilacı için 11 milyar dolarlık dev anlaşma’ başlıklı bir yazıya denk geldim. Kurucu ortakları Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci'nin olduğu BioNTech, araştırma aşamasındaki kanser ilacı BNT327'yi geliştirmek ve ticarileştirmek için anlaşmaya vardığı belirtildi.

Evet, nur topu gibi bir anlaşmamız ve ilaç firmamız var. Ortada nur topu gibi bir anlaşma yapılmışsa geriye milyar yıldır var olan ‘kanser’ hastalığı hakkında yeni yeni hikayeler kaldı.

Devletlere ve insanlara yük olan(!) ‘kanser hastalarını’ araştırma ve geliştirme adı altında sessiz sedasız ve failsiz öldürme planlı olabilir mi?

Olabilir valla.

Anlaşılan önümüzdeki birkaç yıl içinde kanser ve kanserle mücadele konusunda çok konuşacağız.

Kendi adıma ifade etmek isterim ki, ikinci bir COVİD-19 vakası yaşamamak için uzak duracağım bu çalışmalardan, tartışmalardan ve kişilerden.

Unutmadan söylemekte yarar var. Anlaşma sonrası şirketin hisselerinin büyük değer kazandığı da gözlendi.

Zaten konunun püf noktası bu. Bir işten zamansızca ve çok para kazanılıyorsa şüphe etmekte fayda vardır.

Yazı yine uzadı ama kusura bakmayın.

Bu arada,

‘Sağlık ve huzura vesile olması dileğiyle mutlu bayramlar’.

Bi hêvîya rojên aram û xweş cejn pîroz be.