Doğmamış Çocuğa Mektup: Sen ne Tanrı'nın ne devletin ne de benim malımsın. Kendinden başka hiç kimseye ait değilsin.

Bir gazeteci ve yazar olan Oriana Fallaci’nin kaleme aldığı doğmamış çocuğa mektup kitabını incelediğimizde günümüzde hâlâ tartışmalı olan kadın sorunlarını soğukkanlılıkla masaya yatıran, kadınlığa ve yaşam verme gücüne dair yazılmış en vurucu itiraf örneklerinden biri olmuştur.

Toplumsal cinsiyet ve kadın algısı, kadınların toplumda karşılaştığı en büyük sorun. Kadının “anne” rolünü kadınlar için evlilik topluluğa katılmanın tek yolu olduğunu, eğer "evde kalırlarsa", tam bir israf olarak sosyal açıdan dışlanırlar. Dolayısıyla kadının biyolojik açıdan olumlu doğurganlık özelliğinin, kadınları baskı altına almanın ve onlar üzerinde iktidarı pekiştirmenin bir aracı haline geldiği söylenebilir. İnsanların hayatlarını etkileyen bakış açıları yaşadıkları toplumun dokusunda yer almaktadır. Gelenekler,  yaşam biçimleri ve hatta düşünce biçimleri insanların yaşamını düzenleyebilmektedir. Yaşadığımız yerin konumu, yeryüzü şekilleri, anne-babanın duyduğu sosyal kod haline gelmiş hikayeler ve bundan etkilenen yaşam düzenlemeleri yaşam "seçimlerimize" yön vermektedir. Bu araştırmamızda kadının bireysel yaşamının bir parçası olmaktan çıkıp toplum tarafından kontrol edilen ve kabul edilen, kınanmış, baskın bir biçim haline gelen anneliğin toplumda nasıl algılandığını ve toplumda kodlamaların nasıl hakim olduğunu görmekteyiz, toplumunda anneliğin anlamı ve toplumun annelik için belirlediği normları kabul etme veya reddetme yolları. Her toplumun kendine özgü "kutsal annelik" kavramı veya mitleri olsa da, anneliğe ilişkin tüm toplumlarda evrensel olarak  kabul edilen birçok norm ve beklenti vardır.

Ya doğmak hoşuna gitmezse...

 Ya mutsuz olursan...

 Ya koruyamazsam...

 Farkında olmadan nasıl da doldurmuşuz şu küçücük dünyamıza boyumuzu aşan dertlerle... Nasıl da doldurmuşuz adaletsizliklerle... İnsandan doğup insana güvenmemeyi nasıl da öğrenmek zorunda kalmışız... Hani derler ya "Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin" diye. Nasıl da alışmışız bu kalıba... Normal bir şeymiş gibi nasıl da kafamıza kazımışız. "Adaletin bu mu dünya?" dediğimiz bu dünyada adaletsizliklerle nasıl da yürümüşüz.

"Yaşam bir işkence kıtasıysa neden yanaşalım kıyıya?"

  1900'lü yıllarda İtalyan yazar Oriana Fallaci 

Mektup roman tarzındaki bu kısa çalışma, dünyamızın ezeli sorunlarını, adaletsizliği, sosyal baskıyı, kadına yönelik ayrımcılığı ve anneliğe yönelik basit yaklaşımları sert bir şekilde eleştiriyor.