Ne oldu bir zamanların yolları kapatan kar'ına? Hepimiz biliyoruz, ekolojik denge insanın hoyrat eliyle mahvoldu ve o karlar da o güzel atlara bindiler ve gittiler.

"Yağan beyaz bir sükut, bir mahşerdir sanki kar!" diye tarif etmiş karı hemşehrimiz Cahit Sıtkı Tarancı "Kar ve Ben" şiirinde. Ahmed Arif ise karlı bir günü şöyle anlatır: "Döğüşenler de var bu havalarda/El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem/Ümit, öfkeli ve mahzun/Ümit, sapına kadar namuslu/Dağlara çekilmiş/Kar altındadır."
Diyarbakır'a kar yağınca aklıma gelen dizeler bunlar. Ahmet Muhip Dranas'ın dizeleri de var elbette: "Buğulandıkça yüzü her aynanın/Beyaz dokusunda bu saf rüyanın/Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış/Sırf unutmak için, unutmak ey kış!/Büyük yalnızlığını dünyanın."
Dranas'ın son dizesi gibi, geçtiğimiz günlerde 80'inci yaşını kutlayan değerli Ahmet Telli'nin dizeleri de yürek titretir cinstendir:
"Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
Bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten".
*
Kar yağdı ve sokaklara taştık. Çocuklarla kar topu oynadık, bir yandan soğuktan morarmış ellerine ve burunlarına bakarak, "hastalanmasa bari" diyerek. Kardan adam yaptık parkta, bahçede, kaldırımda ve süsledik.
Kar yağışı bir mucize. Diyarbakır'a ilk kez kar yağıyor sanki. Öyle bir hasretle beklenmiş kar yağışı.
Halbuki eskilere sorsan şöyle diyecektir: "eskiden bir kar yaxidi, bir kar yaxidi, aha burama gelidi." Göğsünün hizasında tuttuğu el, yerdeki birkaç santimden fersah fersah uzun. Yerdeki birkaç santimlik kar, işte bu nedenle bir mucize.
Ne oldu bir zamanların yolları kapatan kar'ına? Hepimiz biliyoruz, ekolojik denge insanın hoyrat eliyle mahvoldu ve o karlar da o güzel atlara bindiler ve gittiler. Çok değil, belki on yıl sonra rüyalarımızda bile göremeyeceğiz karı ve diyelim Yahya Kemal Beyatlı'nın şu dizisini hasretle okuyacağız: "Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu."
*
Yeni yıla girerken eskiyen yılla ilgili kişisel ve toplumsal bir muhasebe yapmak adettendir. Kişisel muhasebem şu şekildedir: Şair arkadaşım Fadıl Öztürk'ü 1 Mayıs'ta kaybetmiş olmanın acısını hiçbir şey hafifletemez gibi geliyor bana. Daha şiirler ve hatıralarını yazacaktı ve biz bunları, telefonda da olsa, uzun uzun konuşacaktık. Hemen ardından Sırrı Süreyya Önder kalbine yenilip gitti. Ona sinema yaptırmayan hayata ne demeli, bilmiyorum. Kalbini hırpalayan Türkiye, ona hep borçlu kalacak, bunu biliyorum.
Memleketin ahvali ise, şunu diyebilirim: 2025 yılı Barış ve Demokratik Toplum sürecine dair tartışmalar, yergiler, beklenti ve öngörüler ile geçti. Bir adım ileri iki adım geri mi gidiyoruz, bilemiyorum. Yine de barışa dair umudum baki ve kavi. Rojava'nın statü kazanacağına dair umudumu da koruyorum elbette. Bunca emek boşa verilmedi ve son yıllardaki diplomatik hamlelere, muhatapları dahil, herkesin saygı duymasının vakti geldi, geçiyor bile.
Memleketin ekonomik durumu için ne denilmeli? Son aylar, "Asgari ücret ne kadar olacak?" sorusuyla geçti. Memleket asgari ücretle geçiniyor ve herkes, 28 bin liraya razı olmasa da, öpüp başına koymuş gibi geliyor. Elimizde Bertlot Bercht'in dizeleri kalıyor:
"Kar başlıyor yağmaya.
Burda kimler kalacak?
Eskisi gibi gene
Taşlarla yoksullar."
Dünyanın hali hal değil. Dört bir yanımızda savaşlar olduğuna ve Tramp Nobel Barış Ödülüne aday gösterildiğine göre, gidişat hiç iyi değil. Bir dünya cahili olarak çok şey söylemeye, ahkam kesmeye gerek yok.
*
2025 yılında hiç mi güzel bir şey olmadı? Oldu elbette. Ama güzel diye tarif edebileceğimiz gelişmeler sınırlı oldu maalesef. Mesela Amedspor ligin ilk yarısını lider tamamladı. Bu harika bir başarıdır. Sezon henüz bitmedi ancak bu başarıda emeği geçen herkesi kutlamak gerekiyor. Amedspor camiasının bir hatasını bulmak için pusuda bekleyen her kesimden kişi ve oluşumlara manidar bir "geçmiş olsun" demek, ligin sonunda da nasip olsun.
İşsiz kaldım, iş buldum. Didiştim birçok duyguyla ve kimseyle. Üzüldüm ve sevindim. Acı çektim ve küçük mutluluklar çıkardım günlük hayatın içinden. İnsanları hep sevdim ve yeri gelince çekilmeyi başardım. Şiirler, romanlar, hikâyler okudum, güzel filmler izledim. Oktay Rıfat'ın şiirlerindeki gibi dingin ve ama hayatı anlamlandırmaya çalışan bir yaz geçirdim. Hamsi Pup'ta geçirdiğim akşamlar bir aşk filminden enstantaneydi. Böyleydi, her şey hayata ve insan ömrüne dairdi.
Takvim yaprakları 2026'yı gösterecek ve acısıyla tatlısıyla her şey tekrar edecek. İnsan ömrü bir tekrardan başka nedir ki zaten. Yeni olan şey, her zaman farkında olmasak da, ebedi vedaya bir adım daha yaklaştığımızdır. Bunu bilip yaşıyor olmamız da yağan kar kadar muhteşem bir şeydir.
2026 herkes için güzel ve şu dizeler gibi mutlu bir yıl olsun.
"Sen bana yeni yılsın her dakika
Her dakika bir yaşıma daha giriyorum." (Sezai Karakoç)