Kalp krizi, dünyada ve ülkemizde en sık görülen ölüm nedenlerinden biri olmayı sürdürüyor. Sessizce gelişebilen, bazen hiçbir belirti vermeden aniden ortaya çıkabilen bu tehlikeli durum aslında çoğu zaman önlenebilir.
“Nasıl önlenebilir kardeşim” dediğinizi duyar gibiyim.
Kalp krizine zemin hazırlayan risk faktörlerini bilmek, bu riskleri azaltmak ve yaşam tarzımızı buna göre şekillendirerek pekala önlenebilir bir durum yaratabiliriz.
Son zamanlarda, hangi ölüm ilanına baksam, hangi taziye ziyaretine gitsem ezici çoğunluğu “Hiçbir şeyi yoktu, aniden vefat etti” cümlelerini sadece ben duyuyor olamam.
Üstelik “Daha gencecikti” cümlesi de eklenebilir.
Havalar sıcak seyrediyor, stres almış başını gidiyor, her tarafımız kahredecek haberlerle dolu, neredeyse kullandığımız her ürün ve mamul hastalık saçıyor. Böylesi bir dengesizlikte ‘pat diye ölümler’ elbette ki yaşanır. Üzerine de yoğun bir ‘hareketsizliği’ de eklediniz mi gerisi malum. Allah korusun.
Peki, kalp krizi riskini artıran başlıca etkenler neler?
Uzun süreli yüksek tansiyon, damar duvarlarına zarar vererek kalbin daha fazla çalışmasına neden olur. Kontrol altına alınmayan hipertansiyon, kalp krizinin en güçlü habercilerinden biridir. Bundan dolayı, düzenli tansiyon takibi, sağlıklı beslenme ve gerekirse ilaç tedavisi büyük önem taşır.
Bütün bir insanlığın en büyük baş belalarından biri olan sigara. Sigara damarların daralmasına ve pıhtı oluşumuna yol açarak kalp krizine giden yolu kısaltır. Üstelik sadece içmek değil, pasif içicilik de riski artırır. Tütün ürünlerinden tamamen uzak durmak, kalp sağlığı için atılabilecek en etkili adımlardan biridir.
Zaman zaman sağlıkçıların bile kendi aralarında anlaşamadığı Kanda biriken kötü kolesterol (LDL). Kolesterol, damarların iç yüzeyinde plak oluşumuna neden olur. Bu plaklar zamanla damarları daraltır ve kan akışını engelleyerek kalp krizine neden olabilir. Doymuş yağlardan fakir, liften zengin bir beslenme planı ve gerekirse ilaç tedavisiyle kolesterol kontrol altına alınabilir.
Kan şekerinin yüksekliği de ciddi bir tehdittir. Damar yapısını bozan en önemli faktörlerden biri de kandaki şeker oranın yüksekliğidir. Diyabetli bireylerde kalp krizi riski maalesef 2-4 kat daha fazladır. Kan şekeri düzeyini takip etmek, sağlıklı beslenmek ve egzersiz yapmak bu riski azaltmada kilit rol oynar.
Farkında değiliz belki ama bir bütün insanlık olarak ziyadesiyle hareketsiziz. Modern yaşamın getirdiği masa başı işler, ekran karşısında geçirilen uzun saatler ve azalan fiziksel aktivite, kalp kasının zayıflamasına ve damar sağlığının bozulmasına neden olur. Haftada en az 150 dakika orta tempolu yürüyüş bile kalp krizine karşı güçlü bir kalkandır.
Ve, hepimizin neredeyse 7/24 içinde yaşadığımız stres. Sürekli stres altında olmak, vücutta adrenalin ve kortizol gibi hormonların salınımını artırır. Bu da kalp ritmini bozabilir, tansiyonu yükseltebilir ve damarları olumsuz etkileyebilir. Stresle başa çıkmak için meditasyon, hobiler ve sosyal destek oldukça önemlidir. Bazen, tek başına bir parkta müzik dinlemek, toprağa çıplak ayakla basmak bile stresten uzak durmak için önemli durumladır.
Genetiğin devamı durumu da tehlike arz edebilir. Ailede erken yaşta kalp krizi geçirmiş bireylerin olması, genetik riskin varlığına işaret edebilir. Ancak bu durum “kader” değildir. Diğer risk faktörlerine dikkat ederek bu genetik yatkınlık büyük oranda dengeleyebilir.
Ve güncel olarak, yoğun su kaybına neden olan bu sıcaklarda, sıcağa maruz kalmamak ve kaybedilen sıvının takviyesi de mutlaka sağlanmalıdır.
Kalp krizi risklerini, yaşam tarzımızla azaltabilir, kalbimizi koruyabiliriz. Sağlıklı bir diyet, düzenli egzersiz, stresten uzak bir yaşam ve doktor kontrolleri ile kalbiniz size uzun yıllar eşlik edebilir. Unutmayın, kalbiniz size her gün çalışarak hizmet ediyor. Ona biraz daha özen göstermeye ne dersiniz?
Kalbimizin sesini dinleyelim.