İnsanların kibir ve bitmek bilmeyen egolarının nerede sona erdiğini hepimiz biliyoruz. Hatta, neredeyse gökyüzüne kadar yükselen o çirkin duyguların sahipleri bile biliyorlar da bilmemezliğe vuruyorlar.

Herkes birini ya da başka bir yeri kendine bağlamak için delice bir uğraş içinde. Topraklar genişlesin, ideolojiler daha kalabalık kitlelere ulaşsın, herkes bana tabii olsun, her şey benim olurumla şekillensin… Varın siz listeyi siz uzatıp durun.

Dünyanın her tarafında, saçma sapan bir sınır ve toprak savaşı var. Bir hakimiyet kurma ve baskın olma histerisi.
Bu vesile ile güzelim ülkeler tar u mar oluyor. Şehirler - coğrafyalar talan ediliyor. Nesiller boyu sürecek kin ve intikam duyguları hep diri tutuluyor.

Daha kundaktaki çocuklar hayasız bir şekilde öldürülüyor ve çocuk yaştakiler hiç anlamayacakları sloganların esaretine giriyor.
Herkes mutlaka bir başkasıyla ‘düşman’ ve en kötüsü de çoğu defa neden düşman olduğunun da farkında olamayabiliyorlar. Farkına varacağı zaman geldiğinde de iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Hak edip etmediğini hesaba katmadan birilerini, ‘taparcasına’ seviyor kimileri.

Bağlı olmuyorlar, bağımla hale geliyorlar.

Sonrasında birilerinin ‘kahramanı’ başkaları için ‘hain’ oluveriyor.

Yüzbinlerce insan, daha gönlünce bir hayat yaşayamadan ölüyor.

Gönlünce dediğim ne ki? Çok asgari ölçeklerde yaşamaktan bahsediyorum.

Bir o kadarı da ömür boyu sakat kalıyor. Kime ve neye hizmet ettiklerini bilmeden hem de.

Ortadoğu mesela, dünyanın en bereketli ve en renkli coğrafyası.

Maddi zenginlik konularına girmiyorum bile.

Yani ne su ne petrol ne de altın. Gerçeğini söylemek gerekirse tüm kötülükler bunlardan kaynaklanıyor aslında.

Hemen herkes birbiri ile kavgalı. Sadece kavgalı değil kelle kesecek, gelecekleri yok edecek kadar düşman.

Yanıbaşımızdaki Suriye mesela. Bir halklar ve dinler mozaiği.

Amma …
Arabı, Kürdü, Türkmeni, Ermenisi ve Süryanisi. Başka da bir yerde bunca güzel bir tabloyu bulamaz insan belki.

Müsülman’ı, Alevi’si, Hıristiyan’ı, ve Dürzi’si bir güzellik ve incelik sofrası adeta.

Ama yıllarca bu güzelim ülkeyi yöneten bir avuç gözü doymazın, ülkeyi getirdikleri son durum ortada. Hoş bunun sonunda muktedir olanların da tamire dönük doğru dürüst bir şey yapacaklarını pek sanmıyorum. Şimdiden ‘kendilerinden olmayanlara’ karşı olmadık mezalimlikler yapıyorlar.

Gücün insanı çok çabuk değiştirdiğine dönük ifadeler en gerçek haliyle Ortadoğu’da kendini gösteriyor.

Mesela şimdi Esad da yeni yönetim de rahat uyuyabiliyorlar mı? Korkarım ki evet.

Pekiyi onca kayıp yıl, onca ölü ve yaralı beden, talan edilen bir coğrafya ne olacak?

Kimin umurunda ki?

ŞAM’ı kurtardık, ceberut Baas’ın tüm fotoğraflarını ve kayıtlarını indirdik, şimdi kendi egemenliğimizi kurma zamanı. Yılardır bekleyen sorunları çözmek için; ‘düşünürüz’ düşüncesinde olmak, kan ve kin’e devam yoludur.

Bunca yıllık sorunun başkenti zaten ŞAM’dı, sorunlara çare olacak bir başkent olmayacaksa ve bunun için ilk saatlerde somut bir şey söylenmeyecekse, olduğu gibi devam eder korkarım.

Tüm sorunların çözümüne dönük, Suriye Halklarına rahat bir nefes alması için somut bir şeyler olmuş olsaydı, o zaman hepimiz ‘yaŞAM’ derdik.
Değişikliğe kravat takmakla başlayan Ebu Muhammed El Colani pardon Ahmet El Şara, Suriye’de bulunan diğer etnik ve dini unsurlarla henüz ‘makul’ denilebilecek bir yakınlık içine girmedi

O yüzden değişime yanlış yerden başladı diyebiliriz.

Yanlış yerden başladı çünkü, hala Kürtlere, 61 yıllık Baas rejimden çok daha iyi bir idare içinde olacakları iradesini ifade etmiş değil.

Anayasal bir güvence konusunda ağzından çıkan olumlu bir şey duyamadık. Sadece Kürtler ile alakalı değil diğer halklar ve dinler için de elle tutulur bir çalışma görünmüyor.

Muhtemelen mevzuyu, Baas rejimi yıkıldı hemen kravat takıp isim değiştireyim ve mümkün mertebe ‘silah arkadaşlarıma’ hükümette yer vereyim olarak algıladı. Tabi Emevi Camii ‘hassasiyetini’ de unutmamak gerek.

Bu yetmez, Kürtler’i hala bir tehdit olarak görüp hiçbir şey vaat etmeden (en azından şimdilik) bir sürü şartlar öne sürerek belki de Suriye’deki Kürt meselesini zamana yaymak isteyecek.

Ayrıca Aleviler başta olmak üzere muktedirin dışında kalan diğer din ve inanç guruplarına yönelik saldırılar, resmi ağızdan lanetlenmedi.
Genel geçer bir kabuldür ki, ‘bir yerde saldırı ve müdahale olması halinde buna ses çıkartılmıyorsa ya da resmi ifadeler kullanılıyorsa, faillere cesaret verir ve hatta devam et anlamı taşır’.

Suriye’de kravatlı, isim değişmeli ve takım elbiseli fotoğraf çekimi dışında elle tutulur bir değişim yok. ‘Daha çok erken, biraz beklemek gerekmez mi’ sözlerini duyar gibiyim.

Hiç de erken değil.

Madem bir yerde rejim değişiyor ve hatta bir gece vakti hem de, o zaman değişimin ertesi günü kendi insanlarına bir nefes olmalısın.
Madem bir yerdeki ceberut sistem değişti ve hatta neredeyse doğru dürüst silah patlatmadan, o zaman değişimin ertesi günü ülkeyi oluşturan tüm unsurlarla bir araya gelebilmelisin.

Değişimi yapayım ve başa ben geçeyim de sonra bakarız kafasını taşıyorsan, işte böyle fotoğraf karelerine yansımanın dışında elde bir şey olmayacak.
Bu durumda değişim sadece kadrolarla, isimlerle, heykeller ve fotoğraflarla kalacak. Bunun da kimseye bir faydası olmayacak.
Ez cümle; Kravat yeterli değildir değişimler için …