Türkiye siyaseti, son yıllarda milletvekili ve belediye başkanı transferleriyle sıkça gündeme geliyor.

Seçmenin iradesini temsil etmesi gereken isimlerin, seçim sonrası başka partilere geçiş yapması, sadece siyasi dengeleri değil, demokrasinin etik temellerini de sarsıyor. Eskişehir Milletvekili Kubilay Uygun’un 1990’larda ‘Fırıldak Kubilay’ lakabıyla anılması, o dönemde nadir görülen transferlerin ne kadar dikkat çektiğini gösteriyor. Ancak bugün, milletvekillerinin yanı sıra belediye başkanlarının da partiler arasında geçiş yapması adeta sıradan bir manevra haline geldi.

Biraz geriye gittiğimizde Türkiye'de siyasi transferin, Osmanlının son dönemlerinden bu yana var olduğunu görebiliriz. Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla başlayan parti geçişleri, farklı dönemlerde farklı dinamiklerle devam etti. 1977’deki ‘Güneş Motel Olayı’, 11 Adalet Partisi milletvekilinin Bülent Ecevit'in partisine geçerek hükümet kurmasını sağlamasıyla, transferlerin etik boyutunu tartışmaya açtı. O dönemde transferler, Meclis aritmetiğini değiştirmek ya da siyasi istikbal arayışı için yapılıyordu. Ancak günümüzde bu geçişler, ekonomik çıkarlar, kişisel hırslar ya da tehdit iddialarıyla anılıyor.

Son yıllarda milletvekili transferlerinin yanı sıra belediye başkanı transferleri de dikkat çekiyor. Özellikle 2019 yerel seçimlerinden sonra, CHP ve İYİ Parti'den AK Parti'ye geçen belediye başkanları sıkça gündeme geldi. Örneğin, Adana’nın Ceyhan ilçesinde CHP’den seçilen bir belediye başkanı, 2024’te AK Parti’ye geçti. Benzer şekilde, bazı belediye başkanlarının bu geçişlerinin ardında maddi teşvikler ya da siyasi baskılar olduğu iddiaları, kamuoyunda geniş yankı buldu.

Sosyal medyada ve bazı platformlarda, bu transferler ‘milli iradeye ihanet’ ve ‘siyasi ahlaksızlık’ olarak eleştirdi. Seçmen, oy verdiği kişinin başka bir partide faaliyet göstermesini, iradesine saygısızlık olarak görüyor. Siyasi etik, demokrasinin temel taşlarından biridir. Ancak Türkiye’de hem milletvekili hem de belediye başkanı transferleri, bu etik değerlerin aşındığını gösteriyor. Seçmen, bir partinin ideolojisine ve vaatlerine güvenerek oy veriyor. Ancak milletvekillerinin ya da belediye başkanlarının başka partilere geçmesi, bu güveni sarsıyor.

2018’de CHP’den 15 milletvekilinin İYİ Parti’ye geçmesi, ‘demokratik jest’ olarak savunulurken, Cumhur İttifakı tarafından ‘siyasi onursuzluk’ olarak nitelendirildi. 2023 Genel Seçimleri sonrası ise Altılı Masa’yı oluşturan partilerin CHP listelerinden seçime girmesi ve sonrasında kendi partilerine dönmesi, Meclisteki parti sayısını dörtten bir anda on ikiye çıkardı. Benzer şekilde, belediye başkanlarının partiler arasında geçiş yapması, yerel yönetimlerde istikrarı ve güveni zedeliyor.

Transferlerin ardında yatan nedenler arasında ekonomik çıkarlar, kişisel hırslar ve hatta tehdit iddiaları yer alıyor. Örneğin, son dönemde CHP’den AK Parti’ye geçen bazı belediye başkanlarının, bu kararlarının ardında maddi teşvikler ya da siyasi baskılar olduğu yönündeki söylentiler, siyasetin güvenilirliğine gölge düşürüyor.

Kamuoyunda, bu tür transferlerin temsili demokrasiye aykırı olduğu ve seçmenin oy verdiği partinin temsil hakkının korunması gerektiği görüşü ağırlık kazanıyor. Ancak mevcut Siyasi Partiler Kanunu, ne milletvekili ne de belediye başkanı transferlerini engelleyecek net bir düzenleme içeriyor. 1980 darbesinden sonra getirilen bazı yasaklar, daha sonra kaldırıldı ve transferler serbest bırakıldı. Bugün, bu konuda yasal bir reform yapılması gerektiği yönünde çağrılar artıyor.

ÜLKE GÜNDEMİNİN GÖLGESİNDE TRANSFER TARTIŞMALARI

Türkiye, ekonomik kriz, deprem sonrası toparlanma ve güvenlik gibi ciddi sorunlarla boğuşurken, milletvekili ve belediye başkanı transferlerinin bu kadar çok konuşulması düşündürücü. Seçmenin asıl beklentisi, bu sorunlara çözüm üretilmesi. Ancak transfer tartışmaları, siyasi gündemi gereksiz yere meşgul ediyor.

Örneğin, Meclis’te PKK’nin silah bırakması ve barış süreciyle ilgili kurulan komisyon, Türkiye'nin en kritik meselelerinden birine odaklanıyor. Ancak bu komisyonun çalışmaları, yavaş ilerliyor ve yeterince şeffaf değil.

Komisyon, 51 üye ile kurulması planlanırken, İYİ Parti’nin katılmaması üzerine 48 üyeden oluştu. Karar alma için 31 oya ihtiyaç var, ancak mevcut dağılımda (AK Parti 21, CHP 10, DEM Parti 4, MHP 4, diğer partiler 9) bu çoğunluğa ulaşmak zor görünüyor. Sürecin yavaş ilerlemesi, hem siyasi irade eksikliğinden hem de partiler arası anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Bu durum, transfer tartışmalarının gölgesinde, daha önemli meselelerin ihmal edildiğini gösteriyor.

Milletvekili ve belediye başkanı transferleri, Türkiye siyasetinde uzun süredir var olan bir sorun. Ancak son yıllarda bu geçişlerin sıklığı ve ardındaki nedenler, siyasi etiğin tamamen erozyona uğradığını ortaya koyuyor. Seçmenin iradesine saygı, demokrasinin temel taşıdır. Bu nedenle, Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılacak bir reform, hem milletvekili hem de belediye başkanı transferlerini kısıtlayarak bu güven krizini hafifletebilir. Dünyadaki örnekler, bu tür düzenlemelerin mümkün olduğunu gösteriyor. Ancak asıl mesele, siyasi partilerin bu reformlara ne kadar istekli olduğudur.

Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve güvenlik gibi acil sorunları varken, transfer tartışmalarının gündemi bu kadar meşgul etmesi, siyasi sistemin önceliklerini sorgulatıyor. Meclis’teki PKK Komisyonu’nun çalışmaları, bu bağlamda çok daha kritik bir öneme sahip. Ancak bu süreçte şeffaflık ve kararlılık eksikliği, umutları gölgeliyor. Siyasetin etik bir zemine oturması ve seçmenin iradesine saygı gösterilmesi için, hem yasal reformlara hem de siyasi aktörlerin sorumluluk bilincine ihtiyaç var. Aksi takdirde, ‘Fırıldak Kubilay’ların gölgesi, Türk siyasetini uzun süre terk etmeyecek gibi görünüyor.

Sonuç itibariyle; siyaset, halkın iradesini yansıtmalı, çıkar pazarlıklarının aracı olmamalı. Türkiye, bu etik krizi aşmak için hem yasal hem de kültürel bir dönüşüme ihtiyaç duyuyor.

Sevgiyle kalın.