Van Gölü’nün kıyısında bir genç kızın bedeni bulunduğunda, herkes aynı cümleyi kurmuştu: ‘Boğulmuş.’

Kayıtlara da böyle geçti. RojinKapiş, 21 yaşında, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği birinci sınıf öğrencisi… Henüz hayatının baharında, okumak için geldiği şehirde yaşamını yitirdi.
Ama o cümle, o tek kelime-boğuldu; aslında bir perdeydi. Bir gerçeğin üzerini örtmek için çekilen ince, kirli bir perde…
Rojin’in hikâyesi yoksulluğun içinden yükselen bir umudun hikâyesiydi. Babası Nizamettin Kapiş, Diyarbakır’da camilerde çalışarak, inşaatlarda ter dökerek büyütmüştü kızını. ‘Kızım okuyacak, öğretmen olacak,’ diyordu herkese. Okul kaydını yaptırmak için bizzat Van’a getirdi. O kayıttan sadece üç gün sonra, Rojin’in cansız bedeni Van Gölü’nde bulundu.
O günden sonra baba Kapiş’in sesi yankılandı bu coğrafyada.
‘Araştırın,’ dedi, ‘Kızımı boğmadılar, öldürdüler!’
Ama kimse duymadı.
Ya da duyanlar sessiz kalmayı seçti.
KARANLIĞIN GÖLGESİNDE BİR ÖLÜM
Resmi kayıtlarda hala ‘Boğulma’ yazıyor. Ama bir yıl sonra kamuoyuna sızan Adli Tıp Kurumu raporu, o kaydın altına kara bir leke düşürdü.
Raporda, Rojin’in göğüs ve vajina bölgesinde iki farklı erkeğe ait DNA izine rastlandığı belirtiliyordu. Bu tek cümle, bir babanın ‘Kızım öldürüldü’ haykırışını haklı çıkarıyordu.
Peki, bu rapor neden bir yıl boyunca gizlendi?
Neden avukatlara verilmedi, neden kamuoyundan saklandı?
Ve en önemlisi, Rojin’in babasının defalarca dile getirdiği o iddia…
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli’nin otopsiye girdiği yönündeki söylenti…
Bir rektörün otopside ne işi olur?
Gerçekten orada mıydı?
Eğer oradaysa, kimin isteğiyle, hangi gerekçeyle?
Bu sorular Van'ın sokaklarında fısıltı gibi dolaşıyor. Kimi ‘Etkili birilerini koruyorlar’ diyor, kimi ‘Üniversitenin adını karartmak istemiyorlar.’ Ama herkesin dilinde aynı cümle var: ‘Bu işte bir iş var.’
VİCDANIN SESİ, ADALETİN SESSİZLİĞİ
Nizamettin Kapiş, kızının mezarına her gidişinde aynı şeyi söylüyor: ‘Ben hakkımı Allah’a da, adalete de bırakmam. Kızım için sonuna kadar gideceğim.’
Bu ülkenin en sessiz insanları genellikle en onurlu olanlarıdır.
Bir baba, elinde kızının fotoğrafıyla yürürken arkasından yürüyen kaç kişi var?
Bir kızın bedeni üzerinde konuşulanlar, tartışılanlar, gizlenenler…
Hepsi bir ülkenin vicdanında birikti.
Rojin’in ölümü sadece bir genç kızın hayatının sönmesi değil; üniversite duvarları ardında, makam odalarında, dosya raflarında sessizce büyüyen çürümüşlüğün de hikâyesidir.
Adalet sustuğunda, suçlu büyür.
Gerçeği gizlediğinizde, gün gelir o gerçek sizi yakar.
Van Gölü kıyısında soğuk bir suyun altında kaybolan Rojin’in sesi bugün sokaklarda, meydanlarda yankılanıyor.
Artık herkes biliyor ki Rojin boğulmadı.
Rojin susturuldu.
Ve şimdi bizden beklenen tek şey var: Sessiz kalmamak.
Rojin’in çığlığını duymak, o çığlığı susturanlardan hesap sormak.
Çünkü bu ülkede bir baba hala her sabah kızının fotoğrafına bakıp soruyor:‘Adalet nerede?’
Sevgiyle kalın.