Gazeteler, televizyonlar, sosyal medya platformları, beklenen ölüm haberini son dakika diye geçiyordu. Herkes bu ölümü, bir erken ölüm diye tarifliyordu.
Belki her ölüm erken ölümdü.
Belki de bazı ölümler geride bıraktıklarını fazlasıyla etkiliyordu.
O geride kalanlar gidenin sorumluluğunu alamıyordu. Bu yüzden bazı ölümler geride kalanlar için ikincil bir kaybın adıydı.
Aslında organik bedenin yaşamsal işlevlerinin son bulması geride kalanların yaşantısını etkilediği kadar önem kazanıyordu. Geride kalanları etkilemeyen ölümler sanki sıra kadem basıyordu.
Yine de ölüm bazıları için bir tarifsiz acıydı. Bir tarifsiz yitişti Ve bir tarifsiz boşluktu.Ve de bir zaman sonra kabullenilen bir gerçeklikti.
Ölüler aslında zamanla kolayca unutuluyordu. Belki bu unutkanlığın nedeni yaşamı devam ettiren biyolojik dürtüydü. Belki de ölülerle hesabın kapatılıyor olmasıyla alakalıydı. Bir ölüm toplumla bağı olduğu kadar etkileyiciydi.
Sosyal medyada, konu ile ilgili hekimler bu önemli ölümün başlangıcı olarak büyük damar yırtılması olarak açıklamıştı. Buna tıpta dissekan aort anevrizması deniliyordu. Bu hastalık en ağır acil durumlardan biriydi. Bu durumla çölde karşılaşmakla, ileri bir hastane merkezinde karşılaşmak arasında sonucu etkileyecek bir fark olmayabilirdi. Her iki yerde de kaçınılmaz sona erken varılıyordu.
İyi şeyler yapan, sorumluluk alan, geride kalanların etkileyecek kişilerin belki bu hastalığa yakalanma hakkı yoktu.
Bu hastalık kendisiyle de hekim olma yolunda bir anı bırakıvermişti. O gün dördüncü sınıfta dahiliye stajı sonrası sözlü sınava koşturuyordu. Fakülteye ulaşımın zor olduğu yıllardı. Otobüsü kaçırmıştı. Dolmuşla binecek parası yoktu. Çaresizce bir dahaki otobüsü bekliyordu.
Sözlü sınavların, hasta başı pratiklerin, klinikte hocalarla karşılaşmanın,anamnezin ve fizik muayenenin kıymetli olduğu yıllardı. Sözlüye yetişmezse yazılıdan aldığı doksan puanın hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktı.
İkinci otobüs fakülteye varır varmaz kliniğe koşmaya başladı. Zaman kazanmak adına hiç binmediği asansöre bile bindi. Ve asansör beşinci katta bozulunca “Şimdi hocaterli ve kızarık halimi görürse kesin katekolamin deşarjını sorar ve ben kolayca cevaplarım” diye kendince sınav hayali kuruyordu.
Nihayet kliniğe nefes nefese girdi. Hoca’yı kapıda, tam çıkıyorken yakaladı. Heyecandan sınava neden geç kaldığını anlatamadı. Hoca ona dik dik baktı.
“Yine polisten mi kaçtın sen?”
Cevap veremedi. Meseleyi sınavdan başka bir alana kaydırmak istemiyordu. Ama bakışlarından ben hiçbir eylemden kaçmam demek istiyordu.Hoca birden
“Dissekan aort anevrizması nedir?” diye sordu.Böylece hocanın oda kapısında, ayakta sözlü sınav başlamış oluyordu.
Belki heyecandan belki de o konuyu çalışmadığından önce hiçbir şey hatırlamadı.Sanki dilini yutuvermişti.
“Hatırlamadın değil mi? Çünkü dersini çalışmadın. Dernek işleri senin için daha önemli!”
Dahiliye hocası ile staj döneminde klinik meseleleri yüzünden tartışmalarını hatırladı. Bu hoca arkadaşlarıyla,öğrencilere sert yaklaşımı nedeniyle öğrenci derneği olarak boykot ettikleri hocalardan biriydi. Demek ki hocası onlara fena halde öfke biriktirmişti.
“Beni dissekan aort disseksiyonu ile mi sınıyorsun?”
“Ben aynı zamanda bu fakültenin dekanıyım. Senin gibi öğrencilere her zaman kötü notum vardır.Sınava eksi puanla başlıyorsun. Ancak her şeyi bilirsen, süper öğrenci olursan geçebilirsin.”
“Kötü notların, eksi puanların benim gibi öğrenciler sana ve yönetimine biat etmediği için vardır!” diyerek
Bir anda ‘dissekan aort anevrizması’ ile ilgili herşeyi hatırladı. Baştan sona heyecanla anlattı. Hocası bakışlarından kendisine karşı tutumun değişmediğini fark edince,
“Beni sınıfta bırakmakla sindiremeyeceksin!”
“Seni sindirmek gibi bir işim yok Cevabını yeterli bulmadım. Biraz daha çalışman lazım.”
“Başkası için bu cevabımı yeterli bulacaktın. Sen de biliyorsun ki şimdi bıraksan dahi Eylüldesüper öğrenci olarak gelir ve geçerim.”
Öyle de yaptı. Bütün bir yaz ders çalıştı ve sözlüde sadece kendisine sorulan on sorunun tümüne eksiksiz cevap vererek dersini geçti.
Böylece toplumsal sorumluluk almanın, mücadele etmenin, sıradanlığı aşmanın, önderlik etmeninkarşılığında mükemmele yakın olmak zorunda kalışın, hatta süper insan gibi olabilme halini fark etmişti. İktidar ve toplum sıradan sorularla onları sınamıyor ve sıradan cevaplarla yetinmiyordu.
Ve bir hayal olan toplumsal barış için kolları sıvamış bir sanatçıda dissekan aort anevrizması ile sınanmış ve yıllar önce kendisi gibi dersini geçememiş, süper insan olamamış, biyolojik yaşamı her fani gibi sona ermişti.
Haksızlığa karşı mücadele edenler belki de vücudun en büyük atardamarı olan aortun yırtılması gibi ağırca sınanıyordu.
Ama bedenin başka damarları da vardı. Başka bedenlerin nefesleri vardı, hayaller vardı, vicdan vardı, hafıza vardı ve emek vardı.
Umutları taşıyan bedenler böyle kanlanıyordu. Her şeyi öğrenmeye çalışıyor, her şeye hazırlıklı oluyor ve her zorluğu aşmaya çalışıyordu.
Umutlar geleceğe böyle taşınıyordu.