Günlerden Çarşamba, tek katlı, kırmızı kiremitli, böğürtlenlerle çeperlenmiş, kireç beyazı duvarları ve meyve ağacı dolu bahçesiyle etraftaki binalara taş çıkartan sağlık ocağının önünde, köylere aşı ve izlemler için şoför Emin Dayı bekleniyor.

Dağ köyleriniiyi bilen, köylülerle iyi ilişkileri olan, onların diliyle konuşan, köy gezilerine can atan ak saçlı Emin Dayı yeşil brandalı ciple, yine kucağında bir avuç gazeteyle geliyor. Gazeteleri bulmaca için alsa da gündemi iyi takip etmesiyle de biliniyor. Özelikle sağlık alanında ki her gelişmeyi yakından öfkeyle izlemesi dikkat çekiyor.

Sağlık ocağının dolabından alelacele aşılar alınıyor. Rüzgârın sesine eşlik eden motorun sesi eşliğinde toprak köy yolları birer birer geçiliyor. Emin dayı yine “En uzak köylerden aşıya başlayalım. Eğer cip arızalanırsayakın köylere ulaşmak daha kolay” diyor.

Yeşil brandalı dört çekerli cip onun dediği gibi dağ köyüne doğru yol alıyor. Önce derin vadiden, tepelerin ve kayaların gölgesinden geçiliyor. Ancak bir aracın geçebileceği aslında geniş bir patika olan yol ortasında cip birden gürültüyle duruyor. Kendisini oto tamircisi gibi gören emin dayımı yumuşatmakta beis görmüyor. Sanki gelip cipi tamir edecekmiş gibi,

“Doktor bey, aracı bu yokuşta zorlamayalım. Yukarıda köye yürüyerek gidelim. Ben çantaları taşırım. Ben burada çok defa sırtımda aşılar ve ilaçlarla yürüdüm. En fazla yarım saatimizi alır. Sonra döner aracı tamir eder, ovada ki diğer köylereuğrarız. Ben sonra aracın rızasıyla ilgilenirim.”

Emin dayı tecrübeli, sağlık ocağının biricik aracını da dikkatli kullanmak lazım. Ama tamir işi biraz şüpheli duruyor. Ne de olsa fedakâr köyüler onları bir şekilde ilçeye ulaştıracak bundan eminler.

Dik yokuşta, naylon poşetli botlarla çıkılıyor. Tahmin ettiği gibi yarım saatte köye varılıyor. Köye varıldığında onları, kulakları adeta sağır eden şiddetli bir rüzgar karşılıyor. Gök gürültüsü ritmini artırmış, belki yine sağanakla karşılaşacaklar. Sonbaharın son demlerinde kar bile yağabilir.

“Ben yağmur kar demeden ebelerle rüzgar, yağmur, çamur demeden böyle dağ köylerinde yıllarca gezdim. O zaman yol yoktu. Katırlarla köyleri, mezraları, dağ evlerini geziyorduk. Şimdi biraz yürüyoruz, dilimiz çıkıyor, yorulduk diyoruz.”

“Bunlar son demlerimiz Emin dayı, artık aşı için, sıtma için, verem için, gebeler için kimse buralarda gezemeyecek. Gördün aracımız yolda kaldı. Artık onu tamir etmezler. Kullanılamaz hale geldiğinde yenisini de vermeyecekler.”

“Takip ediyorum. Her şeyin farkındayım. Ben buralardaki bebeleri düşünürüm. Eskiden aşı yaptıklarımız kocaman oldular. Çocukları kendileri gibi aşı olmayacak, kendileri gibi ücretsiz hizmet alamayacak”

Sağlık evinin önünde onları her zamanki gibi köy ebesi bekliyor. O anda şiddetli yağışa yakalanıyorlar. Biliyorlar sağlık evinde odun sobası var. İşleri bitince orada ısınacaklar. Cipin yolda kaldığını gören naylonla sağanağa karşı korunan köylüler kucaklarındakalın çarşaf ya da muşambaya sarılı çocuklarla geliyorlar. Sağlık evine akın ediyorlar. Emin dayı arada bulmacaya takılsa da ekip işi zihniyetiyle yardıma devam ediyor. Köy ortamı diye, Emin dayı rahat konuşuyor. İlçede başına gelen nahoş durumlardan dolayı dikkatli davranıyor. Burada köyde kimse şikayet etmez diye köylülerle Kürtçe konuşmaktan çekinmiyor. Çünkü onları anlamaya ve yaptıklarını anlatmaya ihtiyaç var.

Yağmur sağlık evinin kırmızı kiremitlerini vurdukça işlerini yapma zevki de artıyor. Ara sıra bulmaca çözmeye çalışan Emin dayı, doktorun dediklerini düşünüyor.

Gerçekten bu günler geride mi kalacak?

Bir daha köylere böyle gelmeyecekler mi?

Gerçekten araçları olamayacak mı?

Bebeler, çocuklar, hamilelere aşısız mı kalacak?

Otuz beş yıl sonra Emin dayının endişelerini sahici yaşayan doktor,şimdiki deyimle mobile hep çıktığında o son gezide köyde kaldıkları günü hatırlıyor.

Emin dayılar anılarıyla tarihe karıştı. Şimdi aracı kullananlar, Emin Dayı gibi bulmacayla değil, sosyal medyayla köyde şehirli takılıyorlar.

Artık yollar eskisi gibi kötü değil. Ama onların araçları yok. Aslında sağlık ocakları da yok. Belki bir apartman katında, belki yıkık dökük eski bir kamu binasında kirayla kaldıkları sağlık birimleri var.

Eskide yağmur altında, rüzgar eşliğinde çocuğunu naylona, çarşafa, cekete, muşambaya sarıp getiren ailelerde yok. Şimdi aşı reddi devrinde yaşıyor. İnternet çağında onlarca belge toplamakla uğraşıyor. Çünkü performansa takılacak ve bu hayat pahalılığında maaşı kesilecek.

Elbette her şey değişiyor?

İyi mi oluyor yoksa daha mı kötü oluyor?

Belki yollar bozuktu.

Belki araçları yoktu.

Belki anadilde sağlığa erişme zorluğu vardı.

Ama herkese sağlık ulaştırma amacı vardı. Bu amacın da bir heyecanı vardı.

Acaba asimilasyon cenderesinde sıkışmışsağlığa erişmek isteyenler mi değişti? Yoksa bu değişim sisteme entegrasyon mudur?

Performans gerçekten her şeye kadir miydi?

O günleri yaşayanlar tanıklık etmeli. Ve en iyisine böylece yaklaşabilmeli diye düşünüyor, hala sessizce!

Ama sağlık emektarlarının sesi hala uzaklardan sahici yükseliyor.