“Sağlığınızın kıymetini bilin” derler çoğu zaman. Söylenmesi kolay, kulağa sıradan gelen bu cümle aslında hayatın en ağır gerçeklerinden birini taşır.
Peki, sağlığın gerçek değerini ne zaman anlarız?
Kendi bedenimiz alarm verdiğinde mi, yoksa sevdiklerimizin hastalıklarıyla yüzleştiğimizde mi?
Ben bu gerçeği, annemin arka arkaya geçirdiği kritik operasyonlar sırasında, hastane koridorlarında sabahlarken öğrendim.
Ben bu gerçeği benzer hastalıklardan hayata veda eden yakınlarımdan öğrendim.
O yüzden sağlık durumumla ilgili randevu alırken bile duygularım tetiklenir.
“Ya bir şey olursa” diye.
Demem o ki…
Sağlık, elimizde olduğunu sandığımız ama aslında her an kaybedebileceğimiz en büyük sermayemizdir.
Bunu anladığınızda, hayatınızdaki birçok önceliğin yer değiştirdiğini fark edersiniz. Yoğun iş temposu, bitmeyen koşturmalar, küçük tartışmalar, maddi kaygılar…
Hepsi, tek bir “hastalık” kelimesinin gölgesinde önemini yitirir.
Çünkü insan, sağlığını kaybettiğinde yalnızca bedenini değil, özgürlüğünü de kaybeder.
Ne var ki biz, çoğu zaman bu gerçeği görmezden geliriz.
Sağlıklı olduğumuz sürece, vücudumuzun her gün kusursuzca çalıştığını, kalbimizin tek bir an bile durmadan attığını, ciğerlerimizin bize hayat üflediğini fark etmeyiz.
Ancak en küçük aksaklıkta, bir ağrı, bir teşhis ya da bir ameliyat söz konusu olduğunda anlarız.
Hiçbir şeyin sağlıklı nefes almak kadar değerli olmadığını.
Ben bugün, hayatımda her şeyden önce “sağlıklı olmayı” koyuyorum.
Çünkü sevdiklerimin çektiği acılar bana öğretti ki, sağlığa yatırım yapmak; kendine iyi bakmak, kontrollerini aksatmamak, ruhunu da en az bedenin kadar korumak bir lüks değil, zorunluluk.
Belki siz de bu yazıyı okurken kendinizi ertelediğiniz bir doktor randevusunu, göz ardı ettiğiniz bir ağrıyı ya da sürekli ertelediğiniz bir check-up’ı hatırladınız. Öyleyse şimdi tam zamanı…
Çünkü sağlık, kaybedildiğinde geri kazanmak için yıllarınızı, paranızı ve enerjinizi harcayacağınız; ama geri döndüğünde bile eskisi gibi olmayacak tek şeydir.