İnsanın varlığı üretkenliği ile anlam kazanır. Üretkenlik; kişinin kendisini, ilişkilerini ve toplumsallığını büyütmesidir. Kapitalist güçler sürekli kaos ve kriz yaratarak kendini güçlendirirken, bunun karşısında duran halkların paradigması ise her an çözüm üreterek alternatif oluşturmaya çalışıyor.

Üretkenlik dediğimizde çok geniş bir kavram hafızamızda canlanıyor. Doğanın ve insanların her zerresinde bir üretkenlik var. Ve bir gereksinim olarak kendisini mutlak sürdürüyor.

Suya, toprağa ve havaya düşen cemrelerin neleri ürettiğini bir düşünün. Birer hafta arayla düşen cemreler ilkbaharın gelmesine neden olur. Ve oluşan ilk bahar ise büyük bir bereket, yenilenme, canlılık ve üretime neden oluyor.

Kışın bunaltıcı kirliliğini üzerinden atan insan, ilkbaharın oluşturduğu güzellikle var olduğu yerde üretim mekanizmasını daha bir işler hale getirir.

İnsanın günlük yaşamı içerisinde kendisini en belirgin şekilde gösterip yorumlayan toprak, emek ve sermaye üretim faktörleri olarak biliniyor.

Toprak olmadan sürdürülebilirliği sağlamamız mümkün değil. Gıdanın yüzde 95'i topraktan geliyor. Toprak bizim hayatımız için elzem. Ve tabi ki topraktan ve insandan gelen üretimi elde etmek için emek çok önemli. Emek vermeden hiçbir şeyi kazanamayız. Bizler sadece toprağa değil yaşamın bir bütününe emek veririz. Kendimize, yaşam alanımıza, ekonomimize, toplumsal ilişkilerimize her an emek vererek yaşarız… Bütün oluşumları var eden ona verilen emeklerdir. Emeği büyütmek ve ekonomik alanda başka kazanımlar elde etmek için de ürettiklerinden elde ettiğin kazanımları sermaye dönüştürmen lazım.

Ve tabi ki de, insanın düşünce ve duygu sistemi bu muazzamlığı oluşturmaya sebep oluyor. Yalnız biz bunu derken, insanı burada özne yapıp elde edilenleri de nesneleştirmiyoruz. Doğada var olanlar, elde edilenler ve insanlar birbirini besleyen şeylerdir.

Ayrıca insan için üretkenlik çok çalışmak, hırslı olmak, kendini ön plana çıkarmak gibi kafasında oluşturduğu psikolojik durumlar değil, üretkenlikleri olan başarılı insanlar bunlara takılmazlar, hatta nispeten daha rahat insanlardır. İnsanların hoşuna gitmek, beğenilmek onların dert ettiği bir şey değildir. Eleştiriyi dinler ve kendilerine çevirirler. Ayrıca her çalışma duraksar, yavaşlar, karşısına engeller çıkar. Üretken insanlar ne olursa olsun başladıkları işi bitirmek için uğraşırlar. Bitirince de kendisinde oluşan hoşnut duyguları bir sonraki üretimler için moral ve güç kaynağı yapar.