Önceki gün sosyal medyada rastladım; biri yazmış “Dersim değil Tunceli” demiş! Onlarca kişi de bu paylaşımın altını döşemiş…

Çok garip hikâyeler yaşadı bu ülke ad değiştirmeleriyle ilgili. Birini paylaşayım. 2003 yılı ocak ayı başında Diyarbakır'da bir yolcu uçağı düşmüş, 75 kişi ölmüştü. İlk günün telaşı içinde haber kanalları televizyonlarda kimi bulurlarsa konuşturuyorlardı.
Ertesi gün çok iddialı tv kanallarından birinin İstanbul'dan gelen muhabiri heyecanla uçağın düşüş nedeni üzerine "Jimnastik" yapıyordu.
Meğerse Diyarbakır Havalimanı’na inmeye çalışan uçak "Zaho deresindeki sis nedeniyle görüş mesafesinin yetersizliği" sonucu düşmüş. Buraya kadarı normal değil mi? Diyarbakır'ı, Zaho'yu bilmeyenler "tamam" diyecek. Zaho'yu da Diyarbakır'ın havaalanına yakın bir arka mahallesi sanacak.
Oysa öyle değil. Zaho, Irak Kürdistan bölgesinde bir yerleşim yeri.
Diyarbakır Havalimanı’na yakın vadinin şimdiki adı "Çarıklı" olsa da, eski adı "Zoxê". Ne bilsin garibim muhabir halktan biri Zoxê'nin adını telaffuz edince çakmış Zaho'ya selamı. Ne de olsa çok bilinen Zaho'yu telaffuz etmek daha kolay.
Epey önce Mardin'de İnsan Hakları Sempozyumu’na katılmıştım. Üç gün süren programın ardından Mardin'le Nusaybin arasındaki antik Dara şehrine götürmüştü bizleri dönemin Nusaybin Belediye Başkanı Doktor Mehmet Tanhan.
Bütün bir Roma izlerinin şehirde çıplak gözle görülebildiği ve yağmurlu günlerde sel sularının toprakla birlikte taşıdığı Daralı çocukların ellerinde satmaya çalıştığı antik Roma Sikkelerinin şehri, Dara'nın girişindeki tabela bütün hak ihlalleri aktivistlerini şaşırtmıştı: Oğuz.
Bu örnekleri ve garabetleri çoğaltmak mümkün. Bütün Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında sadece Kürtlere ait olan değil, Ermeni, Rum, Laz ve diğer etnisitelere ait olan ve Türkçenin dışında çağrışım yapan bütün yer adları bir kararla değiştirildi. Değiştirildi de ne oldu?

Şimdi gidin Kürt coğrafyasında herhangi bir köyü sorun? Bütün samimiyetimle ifade edeyim eski adını bilmiyorsanız emin olun köyü ancak resmi yetkililerin müdahalesiyle bulabilirsiniz.
Bir keresinde İstanbul'dan entelektüel bir dostum uzun yıllar evvel Midyat civarında bir köyde öğretmenlik yapan yakınının bir dönem yaşadığı köye ziyaret yapmak istediğini ifade etmiş ve adının da “Barıştepe” olduğunu dile getirmişti. Köyün eski adının “Salha”olduğunu öğrenince iş kolaylaşmış ve köy bulunmuştu.
Şimdi kimileri adları değiştirilen yerlerin sayılarının 12 binle başlayıp 30 bine kadar çıkarıyor. Bu bir felaket itiraf etmeliyim. Cunda'nın adını "Ali Bey" yapmakla millete “Ali Bey'e tatile gidiyorum” diyemiyorsunuz maalesef. Hem zaten hiçbir turizm tanıtım metninde de “Ali bey” diye yazmıyor. Cunda, hâla Cunda'dır, kim takar taktığınız / yazdığınız Ali Bey'i. İstediğiniz kadar adanın girişi yolu üzerine Ali Bey diye yazın, manasız. Dara'nın girişine Oğuz yazdığınız gibi.
Bir hafta kadar önce Diyarbakır’ın iddialı bir yerel internet gazetesinde “uyduruk” bir şehir adları haberi okumuştum. Sonra portalın ilgilisine doğrusunu yazmıştım. Hadi buradan tekrar edeyim. Benim şehrim Diyarbekir'in adına ilk evvel bundan 3100 sene önce Asur Kralı 1. Adad Nirarî'den kalma bir kılıç kabzası üzerinde “Amid” olarak rastlanmış. Ondan önce Süryani dilinde "Kurtulmuş" anlamına gelen "Omid" imiş şehrin adı. Doğu ve Batı Süryanileri "a" ve "o" harflerini aynı anlamda kullanırlar, sorup öğrendim Süryanilerden. "Mar" ve "Mor" kelimelerinin "Aziz" anlamına geldiğinde olduğu gibi...
Sonra Roma ve Bizans döneminde sonuna bir "a" harfi eklenerek "Amida" olmuş şehrin adı. Ermeni Tigran / Dikran Krallığı döneminde "Dikranagerd" olmuş şehrin adı. Yani Kral Dikran'ın Şehri.
Gençlerden oluşan bir Ermeni grubu gelmişti de şehre yıllar evvel, birbirleriyle Ermenice konuşurken tanık olmuştum. Kendi aralarında “Dikranegerd” diye imliyorlardı şehri. Ermenistan seyahatlerimde de dikkat etmiştim konuşurken Dikranagerd diye imliyorlardı.
Sonra Arap döneminde “Dîyarbekr” olmuş şehir ve kolay telaffuz edilsin diye Diyarbekir adı uzunca bir süre tedavülde kalmış koca bir Osmanlı döneminde de Diyarbekir’le birlikte Amid adı da hep dillendirilmiş.

Ve bindokuz yüz otuzlu yıllarda Mustafa Kemal'in vurgusunu Diyarbekir Belediye Meclisi karara dönüştürünce şehir bu kez ve bugüne kadar da resmi olarak “Diyarbakır” olmuş.
Tabi şimdilerde siyasal bir varoluşla birlikte en az yüzyıldır dillendirilen Osman Sebrî'nin bir kitabında da vurgusu yapılan Kürdî manada “Amed” ismini de bir mühür gibi kazımak gerek.
Açın Şevket Beysanoğlu'nun dört ciltlik “Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları” çalışmasının sayfalarını mahlası Amid, Amida, Amidi, Diyarbekiri ve Amedi olan o kadar çok şahsiyetle tanışırsınız ki! Şaşarsınız…
“Bütün seyahatler bir ilk adımla başlar” der bir atasözü. Bu kararı bir ilk adım olarak kabul etmek niyetindeyim. Yeter ki hinlik taşımasın iyi niyetle atılmış bir ilk adım olsun. Ve tabii ki mesela birey olarak benim resmi makamlara başvurup “şehrimin eski adını istiyorum”, dememe gerek kalmasın.
Mesela Tunceli, Dersim olsun. Hakkâri Çolamerg olsun. Şanı şöhreti koyana kalsın, ama Urfa da Riha olsun. Diyarbakır'ın ise en az altı adı var. Bugünlere yakışanı Amed'dir, Amed olsun...Ya da Diyarbekir olsun…
Bir "Özür" ve akabinde "Telafi", hepsi bu kadar. İnanın ki zor değil...