"Ben Annemin Hecesiyim" kitabı çocuk dizisinden çıkmış olsa da anne ve babalara, öğretmenlere ve öğretmek işini bir şekilde yüklenmiş herkese yazılmış bir metin.
Şöyle dediğim çok olmuştur: Dünyadaki tek dikili ağacım oğlumdur. Bir keresinde oğluma şöyle dediğim de olmuştur: Herkes gider, bir tek sen kalırsın hayatımda. Bu iddialı cümleyi kurduğumda küçüktü oğlum ve beni anladı mı acaba, diye düşünmüştüm sonradan. Küçüktü ve her küçük çocuk gibi her şeyi anlamaya ve adlandırmaya çalışıyordu. Şimdi de aynı yürek acısı ve kendini ifade edebilmiş olmanın umuduyla soruyorum kendime, o çocuk yaşta beni anlamış mıydı acaba, diyerek.
Çünkü çocuklar öğrenirken anneler ve babalar, şu dar-ı dünyada başka bir merhaleye geçmişlerdir. Acılar, sevinçler, ayrılıklar, yolculuklar yaşamış; umut ile umutsuzluk, keder ile sevinç arasında bir sarkaç gibi gidip gelmişlerdir... kayıplar, buluşmalar, hayat gailesi derken çocuk, kimi zaman hiç farkına varılmadan ihmal edilmiştir.
Bu, düşe kalka sürüp giden, önüne geçilemez bir döngü. Ancak hayat bilgisi ve görgüsü, düşe kalka ilerlerken birçok şeyi öğretir. Dünyaya gelmesine vesile olduğumuz bir çocuğa karşı sorumluluk duymayı, o çocuğun korunma yetisini ve kırılganlığının ayırdına varmayı, yani anne ya da baba olmayı da öğretir. Fakat bütün bunları öğrenmek, dünyanın her yerinde zordur. Bir çocuğun ağzından çıkan ilk seslere anlam vermek kadar zor...
Yukarıda hatırlayıp yazdıklarıma, bir anlamda babalık halimi sorgulamama neden olan, Şükrü Erbaş'ın "Ben Annemin Hecesiyim" (Kırmızı Kedi Yay. Resimleyen: Gözde Başkent) kitabı oldu.
*
Geçtiğimiz hafta sonu Ahmet Telli ve Şükrü Erbaş, okurlarıyla buluşmak üzere Diyarbakır'daydı. İki şairle birkaç saat süren keyifli bir muhabbet imkanı buldum.
Şükrü Erbaş "Ben Annemin Hecesiyim" adlı kitabını imzalayıp verdi bana. Birçok okurunu olduğu gibi beni de hafif şaşırttı bu kitap. Çünkü şiirlerini yıllardır severek okuduğum Şükrü Erbaş son kitabını çocuklar için yazmıştı. Daha doğrusu kitap, çocuk kitapları dizisinden çıkan ince ve resimli bir formatta olsa da esas olarak anne babalara ve öğretmenlere yazılmış.
Zaten "Ben Annemin Hecesiyim", deneme kitabı "Sitem Taşları"ndan bir alıntıyla açılıyor ve büyüklere sesleniyor: "Bize akıl dışı gelen ne varsa çocuk için bir sevinç kaynağıdır, yeni bir dünya bilgisidir, sonsuzluğun keşfidir. Çocuk insanın lekesiz belleğidir. Korkmayın, onun kadar cesur sözler söyleyin, ona söylediğinizden ötesini anlayacaktır. Çocuk bizim ders vereceğimiz, hayatı öğreteceğimiz bir cahil değildir. Kurduğu oyunlarla bize hayatı öğreten bir bilgedir, güzellik büyücüsüdür, yaratıcı dehadır."
Kitaptaki ilk cümle ise, "İnsan, sözcükleri bilmeden hiçbir şeyi bilemez öğretmenim." Sonraki her cümle, kesin yargı barındıran bu cümleyi açarak desteklemeye çalışıyor.
Bu ve sonraki cümleler öğretmene ders veriyor. Fakat hangi öğretmene? "Sizin kara tahtaya yazdığınız yazılardan sınıfa yayılan tebeşir tozları öğretti bana." dediğine göre, işi öğretmenlik olan insandan söz ediyor. Ama kitabı oluşturan satırların içinden anlaşılan o ki, bir çocuğu anlamaktan uzak olan herkese ve her şeye ders veriyor. Şükrü Erbaş'ın deneyimi, birikimi, sezgisi ile...
O halde, "Ben Annemin Hecesiyim" kitabı çocuk dizisinden çıkmış olsa da anne ve babalara, öğretmenlere ve öğretmek işini bir şekilde yüklenmiş herkese yazılmış bir metin.
Bir metin, dedim, bir kalıba sokmak istemedim kitabı. Çünkü kitap bir masaldan ya da bir şiirden öte, masalı ve şiiri aynı potada sunuyor okura. Bunda şaşılacak bir durum yok çünkü Şükrü Erbaş, şiirinden ya da gepgeniş şiir ve türkü dağarcığından çok lezzetler katar yazdığı her metine. Bu metinlerin bir şiir gibi okunması da bundandır.
Ne anlatıyor Ben Annemin Hecesiyim? Hiç konuşmayan babaları, şarkı söyleyen anneleri, bilimi, doğayı, tarihi, dünyanın bütün yalnızlıklarının geçtiği asfalt yolları, puhu kuşlarını, dereleri, ağaçları, kısacası hayat boyunca dokunduğumuz, gördüğümüz, hissettiğimiz şeyleri ve en çok sevmeyi, sevmenin sözcüklerle gerçekleşmesini anlatıyor.
"İnsan, sözcükleri bilmeden kimseyi sevemez. Kimseye şarkı söyleyemez. Kimseye merhamet duymaz. Çünkü insan sözcükleri bilmeden duygularını bilemez, onlara bir anlam veremez. Heyecanı boğazında düğümlenir durur. Bunu da anneannem, Ferhat dağı delerken, Şirin suyu beklerken öğretti bize. 'Emrah sevgilinin mihrap sırrıdır' dediğinde Selvihan bizim odalarımızda geziyordu. Sözcükleri bilmeden İnsan rüya bile göremez öğretmenim."
Anlattıklarıyla eğitim sistemini de fena halde eleştiren "Ben Annemin Hecesiyim"i bir masal-şiir gibi okudum. Keşke her anne baba ve öğretmen de okusa.