Beş Mayıs günü Ergani kitap fuarının açılışına, dokuz Mayıs günü de Çermik kitap fuarının finaline konuktum. İki ilçede hem Elazığ’a hem de birbirlerine komşular. Birbirlerinin yükünü de taşır, hasat zamanı ürettiklerini de pazar yerlerinde alıcısıyla buluştururlar. Üzümünü, yağını, peynirini, incirini, narını, pestilini, sucuğunu…
Ergani’nin belediyesi sekiz yıldı kayyım elindeydi. Geçtiğimiz yıl yeniden seçilmiş DEM Parti’ye, iradesine teslim edildi. Çermik ise eskiden beri AK Parti belediyesi.
Ergani ilk kez ve eğitim-sen ile kitap fuarı yaptı. Çermik beşinci yılında ve Milli Eğitim müdürlüğü ile ortak yaptı fuarını. Hoş olan tarafı şu ki; iki yerleşkede de öğretmenlerin çabası takdiri hak ediyordu. Ergani’de belediye daha görünürdü sanki, sekiz yıllık kayyım akametinin ilçede yarattığı temsili boşluğu doldurma gayretinin görünürlüğü vardı sanki Ergani’de. Çermik’te ise Öğretmenler her yerde Milli Eğitim Müdürü de sahadaydı.
İki ilçede de bir kültür merkezinin yokluğunun boşluğu hissediliyordu. Ergani bir parkın girişindeki kafeyi tercih etmiş peş peşe söyleşileri orda yapıyor, parkın içindeki konik çadırlarda da düzenlenen stantlarda kitap imzalarını düzenlemişti. Şiddetli yağış ilk günü zora sokmuştu. Çermik ise ilçenin spor salonunda açılan stantlarda bir yanda yazarların imzası aynı anda da folklor ve müzik sesi kitap fuarı ile karnaval karışımı havasındaydı.
İki fuarın da ortak noktası amatör heyecanın doruğa ulaşmış haline dalalet ediyordu.
Ergani’de yanıbaşındaki Onbiin yıllık kadim yerleşke Hilar-Çayönü’nden söz ederek şehrin mekanıyla farkında(sız)lığından söz etttim. Çermik’te ise evsahipleri ile sohbetimde bölgedeki tek sinagog’un bir ahır depo benzeri harap halinin yine farkında(sız)lığını konuştum.
İki ilçenin de anlatacak çok hikâyeleri var. Ama bazen insan dediğimiz elinde yetkileri de olan temsiliyetler büyük zenginliklerinin bırakınız sahipleri olmayı, küçük bekçileri bile olmayı beceremiyorlar. Aslında becerebilmek biraz da farkında olmak ve sahip çıkmakla ilintili de ondan.
Eskiden Ergani istasyonunda kısa duraklama anında trenin penceresinden Hafız Zülfo’nun kavalının nağmelerini dinlerdik. İsterdim onun heykelinin Ergani’nin görünür bir yerinde olmasını.
Çermik’in iki suyu var. Biri yanı başında akan Sınag / Sinek çayının şehre ne kattığı. Gözesine kadar götürdü dostlar beni etraf çöp yığını ile doluydu. Diğeri ise ülkenin en namdar termal kaynağına ev sahipliği, ama maalesef bir termal turizm politikasının henüz farkında olunmaması ve buna dair bir çabanın yokluğu!
Dönüp dolaşıp tekrar kitaba, kültüre, sanata, tarihe, kimliğe, kültürel mirasa gelirsek! Bu bir tercih elbette…Ya, büyük düşünüp dünyaya anlatacak ve dünyayla paylaşacak hikâyeleriniz üzerinden yürüme cesaretine sahip olacaksınız. Ya da Hafız Zülfo’nuzun kaval sesinden bihaber olup, Sinagog’unuzun ise tanrının evi değil hayvan ahırı olmasını doğal karşılayacaksınız…
Demem şu ki ez cümle; tez vakitte iki ilçenin belediyeleri birer kültür kongre merkezine sahip olsunlar. Hatta bunu ilk gündem maddesi yapsınlar. Amatör heyecanlarını profesyonel ruhla buluştursunlar. Bir de şehirlerinin yukarıda yazdığım kadim değerlerine sahip çıksınlar. Özetin özeti bu…
Yoksa! O Sinag çayı Çermikte öylece akar…Tren de Ergani’den geçip gider ve Çermik de Ergani de sadece bakar…