Biz mi toplumu şekillendiririz, yoksa toplum mu bizi?
İnsan, dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren bir kalıba girer.
Ailesi, çevresi, eğitimi, dini ve kültürel değerleri onun kişiliğini yoğurmaya başlar.
Henüz düşünme becerisi oluşmadan, neyin “doğru”, neyin “ayıp” olduğuna dair ilk tohumlar zihnimize ekilir.
Bu noktada sormak gerekir: Biz kendimiz miyiz, yoksa toplumun bir yansıması mı?
Toplum, bireyin hem aynası hem de kalıbıdır.
Davranışlarımızın çoğu, içinde bulunduğumuz sosyal yapının bir sonucudur.
Ne giyeceğimizden, nasıl konuşacağımıza kadar çoğu tercihi bilinçsizce toplum normlarına göre yaparız.
Bir anlamda, toplum bizi şekillendirir.
Ancak madalyonun öteki yüzü de vardır.
Toplum da bireylerden oluşur.
Yani her bireyin küçük bir etkisi, zamanla büyük bir dönüşüme yol açabilir.
Bir sanatçının fırçasından çıkan eser, bir yazarın kelimeleri, bir öğrencinin isyanı, bir annenin öğüdü…
Hepsi toplumun yönünü bir nebze değiştirir. Toplumu dönüştüren, sıradan insanların sıra dışı tavırlarıdır.
Dolayısıyla bu sorunun cevabı aslında çift yönlüdür: Toplum bizi şekillendirir, ama biz de toplumu.
Birey, pasif bir alıcı değil; aynı zamanda bir üretici olabildiğinde gerçek değişim başlar. Sorgulayan, cesaret eden, alışılmışın dışına çıkan bireyler, toplumun çizdiği sınırları yeniden tanımlar.
Zor ama mümkündür.
Kalıplar kırıldıkça özgünlük doğar.
Sonuç olarak, ister istemez toplumun etkisinde büyürüz; ama olgunlaştıkça onu dönüştürme sorumluluğu da bize düşer.
Unutmayalım ki her büyük değişim, küçük bir farkındalıkla başlar.