Hepimizin diyeceği şeyler var. Bazen bir bakışla, bazen bir hareketle, bazen susarak ve çoğunlukla da sözlerle bunları ifade ediyoruz. Samimi insanlarla karşılaştıkça bu ifadelerin berraklığına şahitlik ediyoruz, pazarlıksız ve doğrudan. Bazı insanlarla iletişim kurarken ferah bir gökyüzünü seyrediyormuş gibi hissederiz, bazıları ise zorlu bir yamacı tırmanıyormuş hissi verir.
Peki buradaki temel fark nedir? Samimiyet.
Özellikle çocuklarla iletişim kurunca hissediyoruz bunu. Doğrudan ve içten bütün cümleleri. Yalan söylemek zorunda kaldıklarında bile ifadeleri onları ele verir. Çünkü yüzleri de sözleri de henüz dünyaya bulaşmamıştır.
Sağlık bölümlerinden arkadaşlarımızla bulduğumuz her fırsatta köylere gidip sağlık taraması yapıyoruz. Gittiğimiz köylerde çok güzel ağırlanıyoruz, herkes imkan dahilinde elinden geleni sunuyor bizlere. Mahcup ve minnettar gözlerle bazen bir tabak dut, bazen de büyük bir sofra karşılıyor bizi. Yoksul, zengin herkes bir şeyler yapmak istiyor bizim için. Hepsinde elindeki imkanları sunmanın ferahlığını hissediyoruz. Bu bizi çok mutlu ediyor. Bu topraklarda vefanın izleri, hala bir yerlerde yaşıyor. Onların sandığının aksine biz mahcup oluyoruz.
Heybemize mutlu yüzler doldurup şehre dönüyoruz.
Özellikle çocukların içtenliğini unutamıyoruz. Utanarak bize bakan gözler, birkaç cümle kurduktan sonra birer samimi arkadaşa dönüşüyor. İçten ve doğal sorularıyla hem bizi şaşırtıyorlar hem de ne diyeceğimizi bilemiyoruz.
Beraber geçirdiğimiz birkaç saatin ardından gitme vakti gelince yüzlerine hemen hüzün çöküyor.
Şu soruyu çokça duyuyoruz: Bir daha gelecek misiniz? Evet demek istiyoruz, cevabını bilemesek de.
Her dönüşümüzde uzun bir süre aklımızda oradaki insanlarla kurduğumuz diyaloglar ve yaşadıklarımız yer alıyor. Samimi iletişimin etkisini derinden hissediyoruz. Peki neden bunu yaşadığımız toplumun her kesiminde, her alanda göremiyoruz?
Modern binalar, teknolojik aletler, şık kıyafetlerimiz mi elimizden aldı bu samimiyeti? Belki de globalleşmeyi, tek tipleşmek olarak yorumladık.
Sözlerimiz, hareketlerimiz, giyim tarzımız, yapmak istediklerimiz gittikçe birbirine benzemeye başladı. İletişimimiz de samimiyeti ihmal edecek derecede sıradan ve tekdüze hale geldi.
Bu girdaptan kurtulmanın en kısa yolu, samimiyetimizi yitirmemek. Öncelikle kendimize, sonra da çevremize karşı samimi ve vefakar olmak. Doğru iletişimin, doğru davranışların ve doğru işlerin sırrı bunda saklı.
Ancak böyle dünyamızı ve Dünya’yı güzelleştirebiliriz.
O zaman dünyayı güzelleştirmenin ilk adımı samimiyettir diyebiliriz, değil mi sevgili okur?