Bir süredir Suriyeli Sığınmacılar veya Suriyeli Göçmenler sorunu tartışılmaktadır. Bu konu önceki yıllarda da zaman zaman gündeme gelmiş, bu insanların kendi coğrafyalarına dönmeleri gerektiği dillendirilmişti. Bunun sebebi ise bu sorunun siyasal yanının yanında sosyal ve ekonomik hatta psikolojik taraflarının da olmasıdır.

Bir gazeteci ve sosyolog olarak ta başından beri Suriye’de olup bitenleri ve sonraki süreci yakından izlemekteyim. Mardin ve ilçelerine yerleşen Suriyeli sığınmacılarla etkileşimimin yoğun olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle sürece ve bugünkü haline gelmesinde içeriden bakma gibi bir imkanım var ve bu kapsamda sorunu ele almaya çalışacağım.

Bir defa bu sorunun adını doğru koymakta fayda vardır. Zoraki şartlardan dolayı doğdukları ve yaşadıkları coğrafyadan kopartıldıkları için ‘En Uygun Ülke: Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldılar. Bu insanlar göçmen değillerdir çünkü göçmen olabilmeleri için biraz istekleri olmalı ve gittikleri ülkeyi kendilerinin tercih etmeleri gerekiyor. Coğrafyalarında savaş çıktığı zaman onlar için tek güvenli alanlar Türkiye idi ve bu seçenekleri kullanmak zorundaydılar. Daha önce 1988 yılında kimyasal silahların kullanımı nedeniyle Irak’taki Kürtler, Türkiye sınırını aşmış ve binlerce insan Türkiye’ye geçmişlerdi. Bu insanlar Sığınmacı olarak nitelendirilmişlerdi. Bugün de Suriyeliler böyle bir konumdalar.

ABD başta olmak üzere diğer küresel güçler, yeni-sömürgecilik yöntemleri ile Suriye coğrafyasını işgal etti. İslamiyeti itibarsızlaştırmak için İŞİD projesini geliştirip hayata geçirdiler. Ardından her zamanki gibi insan hakları maskesi ve demokrasiyi getirme sahtekarlıkları…

Bütün bunlar sürerken sıkışan Beşar Esad yönetimi çıkışı Rusya’dan destek istemekte buldu. Rus güçleri de bu coğrafyaya girince mehter takımı tamamlanmış oldu tabiri caizse.  Sahadaki bu takım denemedik yöntem ve silah bırakmadı. Adeta Suriye toprakları ve Suriye halkı denek olarak kullanıldı. Evleri barkları yıkılan halk çareyi Türkiye’ye geçmekte aradı. Türkiye sınırına dayanan Suriyeliler, 1950’lerden bu yana döşeli olan mayınları bile dinlemediler. Tabi hükümet BM antlaşmaları gereği sığınmacılara kolaylık sağladı. Yaratılan bu kolaylık kapsamında kısa sürede başta sınır illeri olmak üzere milyonlarca Suriyeli sığınmacılar Türkiye’ye geçti. 

Başta çadırkentlerde kalan ve sınır boyunca şehirlere yerleşen Suriyeliler, zamanla Karadeniz bölgesi de dahil olmak üzere, Türkiye’nin her tarafına yayıldı. Türkiye toplumuna karışan Suriyeli sığınmacılar, işte Tam da bu noktada ‘sorun’ haline gelmeye başladı. Bu noktadan sonra Suriyeli sığınmacılar siyasal sorun olmanın ötesinde sosyal, ekonomik ve psikolojik anlamda bir sorunlar yumağı haline geldi.

Halk ile yaşanan sorunlar yavaş yavaş medyada haber olmaya başlayınca hükümet ve muhalefet soruna yönelik yaklaşımlarını ortaya koymaya başladı. Artık hükümetin önünde deyim yerindeyse ‘Nurtopu’ gibi bir sorun vardı.

Sosyal ve Ekonomik Yaşama Katıldılar

Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’de bulundukları süre içerisinde sosyal ve ekonomik alanlara katıldı. Tabi bu katılımın olumlu tarafları olduğu gibi olumsuz tarafları da vardır.

Zamanla Suriyeliler, Türklerle ve Kürtler evlilikler gerçekleştirerek sosyal bağlarını güçlendirdikleri gibi bu imkanla vatandaşlık almayı da başarmış oldular. Komşuluk ilişkileri de elbette gelişti ve buna bağlı olarak yaptıkları düğünlere komşular da davet edildi. Bunun yanında Suriyeli mahalli sanatçılar yerlilerin düğünlerine katılarak kültürel alışverişe katkı yapmış oldular.

Suriyeli sığınmacılar Türkiye’de ekonomik yaşama da katıldılar elbette. Tarımdan sanayiye, inşaata kadar her sektörde çalıştılar. Ucuz işgücü olarak değerlendirildiler elbette bu, onlar için olumsuz bir durumdur. Ancak yerli işverenler için bir arı olarak değerlendirilebilir. Ama bu durum yerli işçinin de ucuzca çalışma mecburiyetini getirdi. Hali hazırda bulundukları şehirlerde lokantacı, telefoncu, kasap, kuaför gibi alanlarda esnaf olmuşlardır. Bu esnaflar ilk başlardaki gibi deyim yerindeyse gözleri açıldı, ucuz da çalışmıyorlar. Piyasa ney ise ona göre fiyat belirliyorlar.

Kadınlı-çocuklu eğitim süreçlerine katıldılar. Halk eğitim Merkezleri üzerine açılan okuma-yazma ve meslek edindirme kurslarına müdahil oldular. Gençleri ise üniversitelerin başta Arapça bölümleri olmak üzere benzer bölümlere kayıt yaptırdılar. Sığınmacı olarak gelen doktorları Türkiye’de bir şekilde muayenehane bile açtılar. Bu anlamda kimi doktorları halk arasında ün bile yaptı.

İşin psikolojik tarafına gelince…Belki de en önemli sorun burada. Zaman zaman Suriyeli sığınmacı gençler ile yerli gençler arasında kavgalar da oldu. Sıklaşan bu kavgalar nedeniyle, zamanla yerlilerin sığınmacılara masum bakma ve empati olma anlayışı zayıflamaya yönelik değişmeye başladı. Artık bir çok yerde aynı sokakta yaşayan yerliler ile sığınmacılar arasında ‘istemezük’ duyguları yaşanmaktadır. ‘Suriyeliler bizi rahatsız ediyor’, ‘Onlar birinci sınıf vatandaş biz değil’ , ‘Keşke biz Suriyeli olsaydık’ gibi sözler sıkça duyulmaktadır. Hal böyle olunca işin psikolojik tarafı giderek kendini dayatmaktadır. İnfial denilebilecek büyük boyutlu sorun buradan patlak verebilme potansiyeli mevcut.

Suriyeli sığınmacılar yaşadıkları felaketler sonucunda büyük bedeller ödediler. Aile yapıları parçalandı. Çoluk çocuklarını, yaşlılarını kaybettiler. Ağır travmalar geçirdiler. Türkiye güvenli alan olarak onlara doğal terapi görevini yaptı, denilebilir.

Saygıyla…