Bir ay önce, bir bordro tartışması yüzünden ara verdiği hokey maçını iple çekiyordu. Belki son zamanlar da ki kayıplarına rağmen kazanma ihtiyacı vardı.

Taşlar ona geçici bir şans yaratabilirdi. Çünkü geçici mutluluklara ihtiyacı vardı. “Ya kaybedersem” diye düşündü. “Ama kayıplarımız rutine bağlandığı bir zamanda bu kayıp sayılmaz” diye düşündü.
Kayıplar nede rutine dönüyor, neden olağanlaşıyordu?
Mücadelesinde ne gibi bir yetmezlik vardı?
Gerçekte havaleyle uçup gidecek maaşını bordro üzerinden görmüş ve günün ilk yetmezliğini yaşamıştı.
Ama onum asıl yetmezliği verdiği elektronik raporların faturalandırılmasına karşı vatandaşın ilginç tepkisiydi!
Evet çalışırken her zaman normal verdiği ehliyet raporu, vatandaş faturasını yatırmadığı için geçerli sayılmıyordu. Orta yaşlı, ehliyet yenileyen vatandaş “neden hakkım olan raporun ücretini veriyorum?” diye kızacağına
“Mesele para değil doktor, bana bir yol yordam göster, raporum onaylansın”diye kendisine tepki gösteriyordu.
“Biz o uzun grevleri yaparken bir gerekçemiz de raporların faturalandırılması meselesiydi. Siz o zaman da tepkisiz kaldınız. Bize destek vermediniz.”
“Size niye destek verecektim, anlayamadım.”
“Anlamasan da olur zaten. Ama raporun da onaylanmıyor. Ben işimi yaptım. Ücretini yatırman senin işin. Sırada ki gelsin”diyerek vatandaşı sorunuyla baş başa bıraktı.
Ama bu durumda maaş bordrosunda ki kesintilerin de bir manası kalmıyordu. Sıradaki de maalesef bir rapor için gelmişti. Dayanamadı ona söylendi.
“Altı aydır buraya bir nedenle uğramadı diye bordrom da kesinti yapmışlar. Aslında raporlar ücretlendirilerek sizin de bordronuz kesiliyor” deyince ehliyet raporunun onayını bekleyen, ücretli çalışan olduğu belli olan vatandaş bir anda telefona daldı ve bir süre uğraştıktan sonra, rahat bir gülümsemeyle
“Benim bordrom kesilmemiş.”
“Ama maaşından rapor parası gidecek.”
“Beni senin bordronkadar sarsmaz.”
“Benide sarsmaz, nasılsa yüksek ücret aldığımı düşünüyorsundur.”
“Evet öyle düşünüyorum.”
“Benim işim bitti. Faturanızı ödemek sizin işiniz diye” ona da kapıyı gösterdi. Belki sağlık hizmetleri ilkücretlendirildiğinde kaybetmişlerdi. Belki de herşeyin zaten ücretlendirildiği dünya da bir ehliyet raporunun faturalandırılması normaldi.
Gün sonu onu yine bordro gerginliği sarıyordu. Ama kıraathaneye okeye gidecekti ve orada gerginliği bitecekti.
Nihayet okey masasına vardı. Geçenlerde bu masada bordrosunu mübalağa eden oyun arkadaşın
“Bak bordroma, resmen kıymışlar.”
“Dünyaya kıyıyorlar sen bordronu tutmuşsun.”
“Birde bordro yakma eylemi yapacaksınız. Dünya yanıyor, dünya. Her tarafta füzeler uçuyor” dedi diğer oyun arkadaşı.
“Sen tapu memuruydun değil mi?”
“Evet? Ev mi alacaksın?”
“Diyelim ev alış satışı için ben dahil kimse dairenize gelmezse maaşın kesilir mi?”
“Niye kesilsin. Benim maaşım tapu harçlarına bağlı değil ki.”
“Ya bağlı olsaydı. Devlet ev alış satışı olmuyor, vergide düşme var diye maaşını kesiyorum derse!”
“Sen de maaşın fazla biraz kesilmiş diye burada feryat figan ediyorsun. Hem biz oyunumuza dönelim” diye taşları ıskartaya dizmeye başladı. Diğer oyun arkadaşı genç polis tapucunun tersine gergin bir ruh haline girdiği belli oluyordu.
“Şimdi karakola suçlu gelmedi diye maaşımı mı kesecekler?”
Maaş kesme olunca önce işi gırgıra vuran tapucu dahil masadakilerin yüzü düştü ve herkes ayrı ayrı e - devletlerinden maaş bordrolarına baktı. Hepsini bir gülümseme aldı. Çünkü bordrolarından kendi bordrosu gibi bir kesinti yoktu.
Ve okey oyunu normaline, hayat ta normaline dönüverdi. Oyunu kazanınca keyfi yerine geldi. Kaybedenler ise sinirlenerek masayı terk etti. Zamanı vardı ve eve hemen gitmek istemiyordu. Sosyal medya ya baktı. Sanki bir dünya savaşı yine sanki bir futbol maçı gibi izlettiriliyordu. Onun yarın bordro yakma eylemi elbette gündem sayılmayacaktı.
Oyun sonrası sokakta camiden dönen arasının çok iyi olduğu imamıyla karşılaştı.Karşılıklı selamlaştılar.
“ Hocam sana bir şey sorayım.”
“Günah değilse sor.”
Soramadı durdu. Elbette soracağı şey günah sayılabilirdi. “Camiye namaz için gelmeyen birinin cezasını imam mı çeker” diye içinden soruverdi. Çünkü sokakta bu cümlesini duyanlar, sorusunu anlamak yerine, cümle içinde geçecek cami ve namaz kelimelerine dikkat çekecek ve yanlış anlaşılabilecekti.
“De hadi sorsana?”
“ Soracağımı unuttum hocam.”
“Tamam, hayırlı geceler. Sabah camiye gelmeyi unutma.”
Birden sokakta kimse olmadığını fark etti.
“Geleceğim hocam. Elbette ibadet için geleceğim. Ama evde de namaz kılınıyor diye, camiye gelmeyenler yüzünden bordronu kesmesinler diye de geleceğim.”
İmamın şaşkın bakışları arasında hızlıca evin yolunu tuttu. Muhtemelen kimse duymamış imam sakin bir halde evine gitmişti.