Diyarbakır’da ilkbahar ve sonbahar ayları, turizmin altın mevsimleri olarak bilinir.
Baharın dirilişiyle birlikte kentin tarihi sokakları yeniden canlanır; surların gölgesinde açan çiçekler, Dicle kıyısındaki yeşilin bin bir tonu, kenti adeta bir açık hava müzesine dönüştürür.
Sonbaharda ise turuncunun, kahverenginin ve kırmızının iç içe geçtiği bir manzara, ziyaretçilere hem dinginlik hem de huzur verir.
Yeni sezonun kapıda olması, turizm sektöründe canlı bir heyecan yaratıyor.
Esnaf, rehberler, otelciler ve yerel halk, kente gelecek misafirler için şimdiden hazırlıklarını sürdürüyor.
Ama asıl gerçek şurada gizli: Diyarbakır’da turizm asla sona ermiyor.
Yaz aylarında sıcak hava kimi zaman turist akışını yavaşlatsa da, bu dönem şehri daha sakin, daha özgün bir atmosferle deneyimlemek isteyenler için eşsiz bir fırsat oluyor.
Bir ziyaretçi, On Gözlü Köprü’de gün batımını izlerken ya da Hasan Paşa Hanı’nda sabah kahvesini yudumlarken, kalabalıktan uzak bu sessizliğin tadını doyasıya çıkarabiliyor.
Kış ayları da Diyarbakır için bir mola değil, bambaşka bir yüzünü gösterme zamanı.
Surların üzerinde sisle dans eden ışıklar, tarihi camilerin ve kiliselerin loş atmosferi, Diyarbakır mutfağının içinizi ısıtan lezzetleriyle birleştiğinde, şehrin cazibesi dört mevsim devam ediyor.
Diyarbakır, yalnızca bir turizm kenti değil; aynı zamanda bir hafıza mekânı.
Bu nedenle ziyaretçiler, her gelişlerinde farklı bir hikâye ile ayrılıyor.
Kimi inanç turizminin izini sürüyor, kimi gastronomiyi keşfediyor, kimi de sadece sokaklarında dolaşarak kentin ruhunu anlamaya çalışıyor.
Şunu kabul etmeliyiz: Diyarbakır’da turizm, takvim yapraklarıyla sınırlı değildir.
Her mevsimin kendine özgü bir rengi, kokusu ve hikâyesi vardır.
Bu yüzden “turizm sezonu” denildiğinde akla sadece ilkbahar ve sonbahar gelmemeli; şehrin her anında keşfedilecek bir güzellik olduğunu unutmamalıyız.
Turizmin hiç bitmediği bir şehirde yaşamak, aynı zamanda büyük bir sorumluluk da getiriyor.
Bu mirası doğru yönetmek, tarihi ve kültürel zenginlikleri koruyarak gelecek nesillere aktarmak, şehrin asıl turizm vizyonu olmalı.
Çünkü Diyarbakır, mevsimlerden bağımsız, kendi ritmini yaratan bir cazibe merkezidir.