Günaydın Türkiye.

 Günaydın sevgili Okurlarım.

Adamın biri biletini almış, sinemaya gitmiş. Ortalarda bir yer. Sıra no’ya, ardından koltuk no’ya bakmış, tamam demiş tam burası. Oturmuş bilet numarasının gerektirdiği yere.  Az sonra biri gelmiş, bu benim yerim demiş. Yapma kardeş bak benim bilet numaram ve oturduğum yer aynı demiş, demesine demiş ama adam ısrar etmiş. Benim de numaram aynı demiş. Bunun üzerine oturan kişi, aynı olsa bile ben oturuyorum, sen yeni geldin. Sana başka yer göstersinler, demiş. Adam, ‘odunum ha odunum’ ısrar edince, önceden oturan kişi bakmış sinemanın dörtte üçü boş, ‘ya sabır’  çekerek,  kalkmış ileride boş olan bir yere oturmuş.

Az sonra tekrar biri gelmiş, burası benim diyerek oturduğu koltuktan kalmasını istemiş. Adam onun biletine bakmış o bilet te bu koltuğun değil. Kardeş senin numaran da buraya ait değil, demiş demesine ama kâr etmemiş. Kişi ısrarlı “bizi bu sinemaya en iyi yerde seyredelim diye çağırdılar,  ben buraya oturacağım.” diye inat etmiş. Adam almış vermiş tekrar ‘ya sabır’ demiş, kalkmış ön sıralardan boş olan bir koltuğa oturmuş. Oturmuş oturmasına ama çok geçmeden benzer bir kişi gelmiş hey kalkar mısın, burası benim yerim demiş. Adam biletine bakmış gelenin, onun da bileti aslında bu koltuğun değil. Kardeşim bana kalk diyorsun ama senin biletin bu koltuğun değil. Neden bana kalk diyorsun? Ayaktaki “benim babam bu sinema sahibinin hemşerisi” demiş. Ben istediğim yerde otururum. Yoksa bu sinemada ne işim var. Onlar gel dediler, işimi gücümü bıraktım geldim, ben öncelikli seyirciyim. Bak bu bilet öncelikli bilet. Ben istediğim yerde otururum.” Bu sözler adamın kafasında kantarın topuzunu kaçırmış. Sigortaları attırmış. Adam çileden çıkmış: “Ulan seni bu sinemaya davet edenin de, sana öncelikli bilet verenin de. Ulan benim bu sinemanın yapımında alın terim var. Ulan bu sinema yapılırken üçüncü kattan düşüp ölen arkadaşımın kanı var, bu sinemanın temelinde. Nice akraba dost öldü bu sinema yapılırken… Ben paramla bilet alıyor, biletin yazdığı numarada oturamıyorum. Gönlümce bir film seyredemiyorum. Allaha hak revamı diyerek köpürür. Ama nafile biletçi gelir ‘Ya buradan kalkarsın ya da sinemayı terk edersin’ der. Adam la hevla çekerek yerinden kalkar:” Bak ya beni bir yere oturt ya da bu yaptığım sinemayı, bu sevdiğim filmi bir yana bırakır çıkar giderim.” der.

Biletçi,  nereye çıkarsan çık yeter ki kalk buradan der, der demesine ardından, yumruğu gözünün üstüne yer.

Ve adam apar topar içerde. Ne soran var ne de araştıran. Adam hiçbir örgütten değil ama örgüt suçlamasıyla aylardır içerde…

Adalet sarayları tüm görkemiyle şehrin güzide köşelerinde yerlerini alıyor. Hapishaneler yetmez oldu, yenileri yapılıyor.

Savcılar, hakimler; dün ‘Anayasayı tebdil ve ilgadan; bugün örgütten, en azından örgütün sağından, solundan… içeri atıyor.

İçerdekiler sinemada tercihli yer isteyenler değil, sinemayı yapanlar. Sinemanın yapımında alın teri olanlar, sinemanın temelinde emeği bulunanlar. Bu sinemayı sevenler…

El insaf.

El insaf, atananlar,

El insaf seçilenler,

El insaf yönetenler, savcılar, hakimler,

El insaf bu yurdu seviyorum diyenler,

El insaf dışarıdan gelenler,

El insaf bu toprakta büyüyenler,

El insaf Recep,

El insaf.

Hiç kimse Dilan Sinemasının yıkılmasını istemez Diyarbekir’de.

Hiçbir Diyarbekirli bu sinema kimindir demez, sahiplenir. Çünkü sinemamız güzeldir.

Gerçekten bu sinema hepimizindir.

Ve ve bu sinema hepimize yeter…

&

Bir söz de benden

Sayın Valim,

Barışın şehri Diyarbekir’in

tarihi köşklerine bir el atın.

Sahip çıkın.

                           

 

Kirveme öğütler

Kirvem kimsenin bardağına çay kaşığı olma. Şeker eridikten sonra işin biter.

 

                                              &

 

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;        

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerinin aynısı/tıpkısı bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.

 

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.