Millet İttifakının adayının bir türlü belirlenememesini bu bloktaki siyasi bileşenlerinin, liderlerin ve siyasi aktörlerin birbirini kullanma siyasetinde aranmalıdır. İsmi öne çıkan aktörlerin tamamı bir siyasi “oburluk” almış gidiyor. Bu oburların başında şüphesiz Ekrem İmamoğlu gelmektedir. Millet İttifakında Cumhurbaşkanlığı adaylığı kimin hakkı olursa olsun, buna bakılmıyor. Usulen ve siyasi teamül açısından adaylık hakkı ana muhalefet partisinin liderine aittir. Bu çerçeveden bakılırsa gerçek bu iken, fakat  ittifakta hiçbir bileşen ve hiçbir siyasi liderin bunu taktığı yok, deyim yerindeyse.

Peki bu ittifakı bir arada tutan sadece Erdoğan’a olan karşıtlık mıdır? Elbette ki hayır.

Bu ittifakı bir arada tutan Erdoğan karşıtlığı ve birbirini kullanma yaklaşımı gibi iki tanıt öne çıkmaktadır. Birinci argüman anlaşılır ve aşina. Millet İttifakının bütün bileşenleri tarafından bu, her gün dile getiriliyor Ama ikincisi üzerinde pek durulmadı ki bunun da üzerinde durmakta fayda vardır yani bu bileşenlerin birbirlerini kullanma anlayışları, bu anlayışlarını giderek stratejiye dönüştürme çabaları.

Evet bu çabalar giderek daha kalın çizgilerle kamuoyu tarafından idrak edilmekte. Mesela CHP, HDP’yi oy vagonu olarak kullanmak istiyor ve onu yanında tutmak istiyor. Bu nedenle HDP’nin hatalarını ve devletin bekasını hedef alan çıkışlarını görmek istemiyor, buna gözlerini kapatıyor. Halk deyimiyle CHP, HDP’nin kalbinin kırılmasını istemiyor. CHP’nin bu yaklaşımından dolayı da HDP’nin Millet İttifakına desteği sağlanıyor.

İYİ Parti ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına onay vermiyor, ama CHP’nin Erdoğan karşıtlığında ona ihtiyaç duyulduğunun farkında olduğu için bunu kullanarak zaman zaman 3.cü bir ittifaktan söz ediyor ki bu, CHP’ye kendini “kullandırtmama” pozisyonuna girmeye çalışıyor. Sopayı da Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını öne sürerek gösteriyor ve CHP’yi tam manasıyla bu anlamda kullanıyor. Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı demek ise CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyaseten bitişi demektir. Zaten İYİ Parti, CHP’nin bitişi ile oynamaya çalışıyor. Ekrem İmamoğlu ise farklı bir kullandırtma anlayışı peşinde. İstanbul BB Başkanı yapan Kemal Kılıçdaroğlu için “Benim Adayım Sayın genel Başkanımdır” demiyor, anketlere bakarak kendini adaylığa yaklaştıran tavır ve tutum ortaya koymaktan geri kalmıyor ve bunu partisine ve genel başkanına karşı alenen artık kullanıyor.

HDP ise şu ana kadar net açıklama yapmadı ama adayın Selahattin Demirtaş olması niyetini taşıyor. Cezaevinden Selahattin Demirtaş ise partisinin niyetini açıklayan bir açıklama yaptı ve partisinin vereceği her göreve hazır olduğunu beyan etti. HDP, kendini potansiyel kullandırtma politikasında. Bu nedenle herkesin ona “ihtiyacı” varmış.

Saadet Partisi ve İyi Parti birlikte Kemal Bey’in adaylığına onay vermiyor, gerekçe ise her kesimden oy alamama ihtimali. Bir küçük parti olan Saadet Partisi ise tabiri caizse “küçüklüğünü” kullanma derdinde.

Şunu sormakta yarar var: Madem iktidar çökmüş, bitmiş aday kim olursa olsun bütün kesimlerden oy alır. O halde Kemal Bey’e yönelik bu yaklaşımları akılla açıklanabilecek bir durum değildir.

Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı İçim En Uygun Aday

CHP Lideri kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmamalı yönündeki ve Ekrem İmamoğlu’na bir türlü “Benim Adayım Genel Başkanımdır” sözünü dedirtmeyen anlayışın ardındaki akıl ya da moda deyimle “üst akıl” aynıdır. Hatta Kemal Bey’e, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili sert sözler sarf ettiren, zaman zaman sertliğin ötesinde dahi anlam taşıyan sözleri kullanmaya zorlayan akıl da aynıdır. Bu durum Kemal Bey’in siyasal ağırlığını düşürmektedir ki zaman bu konuda tartışmlar da olmuştu. Kemal Bey’e karşı bunun bir operasyon olduğunu düşünüyoruz.

Halbuki Kemal Bey, Millet İttifakı için en uygun adaydır ve muhalif siyasetin doğası gereği de gerçeklik budur. CHP gibi bir geleneği temsil eden bir partinin ve ana muhalefetin lideri olarak Kemal Bey, herkes için fedakârlık yaptı; onun deyimiyle “demokrasiye fedakarlık” yapılmıştır. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı yapan kimdir? Tıpkı Erdoğan’ın 367’ye rağmen “kardeşi” Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı yapması gibi.

Meral Akşener’in partisinin seçimlere girmesinde ve buna bağlı olarak TBMM’de temsiliyet kazanmasında ve bugünlere gelmesindefedakârlık yapan kimdir? Meral Hanım, bu gerçeği çok erken unutmuşa benziyor. Türk siyasetinin doğasını özetleyen Süleyman Demirel’in o meşhur sözü akıllara gelmektedir “Dün dündür, bugün bugündür”. Evet öyle anlaşılıyor ki, “Dün dündür, bugün bugündür” siyaseti Kemal Bey’e karşı uygulanmaktadır.

Elbette siyasette karşılıklı kullanma vardır ve demokratik siyasetlerde ötekinin temsiline saygı duyarak kullanma siyasetinden söz edilir. Ama Millet İttifakındaki uygulanan Kullanma Siyaseti, İttifakın hüsranına neden olabilir. Madem parlamenter sistem deniyor, temsilde adaletin gereği en büyük parti olan CHP’nin genel başkanı aday olma hakkı neden engellenmeye çalışılıyor? Zaman kaybetmeden ve cesaretli bir şekilde başta İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Akşener ve İBBBaşkanı Ekrem İmamoğlu kamuoyunun önüne çıkmalı ve “Adayım sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dur” demeli.

Saygıyla…