Diyarbakır, bir kez daha tarihsel misyonunu yerine getirdi. Barış talebini seslendirenlerin buluşma noktası oldu.
Önceki gün kente gelen DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, gündüz programında kentin gençleriyle soru cevap şeklindeki panele katılırken, akşam programında STK’lar, akademisyenler ve kanaat önderleriyle bir araya gelerek, çözüm sürecine dair yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirdi.
İç içe geçmiş duygularla her iki toplantıya da katıldım.
MHP-DEM- Adalet Bakanı hattında giderek sertleşen söylemlerin gölgesinde, çözüm sürecine dair beklentilerim ne yazık ki hayal kırıklığına dönüşüyordu.
Ancak Diyarbakır’ın barış rotasında yer almaya devam etmesi modumu yükselten bir gelişmeye dönüştü.
Özellikle gençlerle yapılan buluşma, klişe siyasi toplantıların çok ötesinde bir anlam taşıyordu.
Salonda yaklaşık 20-25 genç vardı ve yüz ifadelerine yansıyan belirsizlik, bu coğrafyada yaşanmışlıkların ağır yükünü sessizce anlatıyordu.
Yıllardır her defasında sürecin sekteye uğramasına şahit olan bir kuşağın taşıdığı yorgunluk apaçıktı.
Dikkatimi çeken en önemli noktalardan biri, toplantının soru-cevap bölümünün basına kapalı gerçekleştirilmesiydi.
Elbette her siyasi toplantının bir iç dinamiği vardır, fakat Tuncer Bakırhan’ın özellikle bu süreçte gençlerin ön planda tutulması gerektiği söylemi ve toplumsal rollerine dair yaptığı vurguların ardından, böylesi bir diyaloğun kamuoyundan saklı kalması düşündürücüydü.
Toplantının basına kapalı yapılması gençlerin göz altına alındığı bir sürece denk gelmesinden kaynaklanmış olabilir.
Ancak “Gençler bu sürecin taşıyıcısıdır” denirken, aynı gençlerin düşüncelerinin, sorularının ya da eleştirilerinin kamuoyuyla paylaşılmaması bir çelişki yaratıyor.
Oysa güven inşa etmenin, ortak aklı büyütmenin yolu şeffaflıktan geçer.
Günün devamında gerçekleşen yuvarlak masa toplantısı ise çözüm süreci başlığının açıkça konuşulduğu, somut söylemlerin öne çıktığı bir platforma dönüştü.
Sadece siyasi bir mesaj değil, aynı zamanda bir toplumsal muhasebe vardı masada.
Bakırhan’ın öne çıkan konuşmalarından biri “Ankara, Diyarbakır'ın barış taleplerini önemsemeli” demesiydi.
Özellikle Diyarbakır’daki Kürt toplumunun kaygısını göz önünde bulundurursak, yapılan bu vurgu yüreklerine bir nebze de olsa su serpmiştir.
Bakırhan’ın sürdürdüğü diğer bir konuşması da çözüm sürecinin Ankara doğrultusunda somut adımların atılması ve Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi idi.
PKK Yürütme Komitesi’nin en son yaptığı açıklamada örgüt feshini gerçekleştirmelerinin Öcalan’ın koşulları şartına bağlanması vurgusu vardı.
Oysaki bu sürece tüm yüreğini ortaya koyan barış elçisi Sırrı Süreyya Önder, altını çizerek “hiçbir şartımız yok” diyerek altını çizmişti.
Önemli açıklamalar sonrası gazetecilerden Bakırhan’a sorular yöneltildi.
Bakırhan, “Kürt Ulusal Konseyi sonrası Şam-SDG arasında yaşanan federal yönetim talebi gerilimleri hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Biz bu konuda bir şey diyemeyiz. Biz nasıl ki Ankara merkezli çözüm istiyorsak, onlar da Şam merkezli çözüm istiyorlar. Federal yönetim gelişmeleri sadece bir taleptir.”
Bu süreç tüm çatı örgütü ve uzantılarını kapsarken böyle bir ifade kullanması kafa karıştırıcıydı.
Yaşanan tablo 27 Şubat itibariyle aynı yerde dönüp durduğumuzu gösteriyor.