Bir şehir vardır ki, zamanı aşar. 12 bin yıllık geçmişiyle yalnızca Anadolu’nun değil, insanlık tarihinin en önemli duraklarından biridir. Taşlarının arasında 33 medeniyetin izlerini saklar, dillerin, dinlerin, kültürlerin buluştuğu bir kavşaktır. İşte o şehir, Diyarbakır’dır.
Surlarıyla UNESCO mirasına adını yazdıran, Hevsel Bahçeleri’yle uygarlıkların bereketini taşıyan, Ongözlü Köprü’süyle yüzyıllar boyunca insanları ve kültürleri birbirine bağlayan bu kadim şehir; aynı zamanda Ulu Camii, İçkale, Zerzevan Kalesi gibi simgeleriyle Mezopotamya’nın yaşayan belleğidir.
Dünyada az sayıda kent, hem taşlarında hem insanında bu kadar yoğun bir tarihin izini taşır.
Diyarbakır, bu ayrıcalığa sahip olanlardan biridir.
Ne var ki yıllardır, bu zenginliği tek bir çatı altında buluşturacak, şehrin hikâyesini bütünlüklü biçimde anlatacak bir kent müzesi hep eksikti.
Her köşesi tarih kokan bu şehirde, binlerce eserin depolarda sessizce beklemesi büyük bir çelişkiydi.
Bugün sayıları 30 bini aşan arkeolojik buluntu, aslında Diyarbakır’ın ne denli büyük bir uygarlık mirasına ev sahipliği yaptığını kanıtlıyor.
Ama bu hazineyi görmeye ne yerel halkın ne de dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin imkânı oluyordu.
İşte şimdi bu tablo değişiyor. Diyarbakır için uzun süredir dile getirilen o büyük ihtiyaç karşılık buldu: Kent müzesi için çalışmalar başladı. Bu adım, yalnızca bir inşaat projesi değil; şehrin hafızasına, kimliğine ve geleceğine açılan bir kapıdır.
Çünkü kent müzesi, vitrinlerin ardında taş ve çömlekleri sergilemekten çok daha fazlasını ifade eder.
O müze, Diyarbakır’ın çok dilli, çok inançlı, çok kültürlü kimliğini; dengbêjlerin sesinden edebiyatın büyük şairlerine, mutfak kültüründen zanaatkârlara kadar uzanan zenginliğini dünyaya duyuracaktır.
Bir turist, Diyarbakır’a geldiğinde artık şehrin hikâyesini bir bütün olarak görebilecek, Surların gölgesinde dolaşırken binlerce yıllık bir anlatıya bağlanacaktır.
Günümüz müzeciliği artık çağdaş bir deneyim sunuyor. Dijital panolar, artırılmış gerçeklik, sesli rehberler, interaktif uygulamalar sayesinde ziyaretçiler yalnızca izlemekle kalmıyor; tarihin içine giriyor, geçmişle birebir temas kuruyor. Diyarbakır Kent Müzesi de bu anlayışla hayata geçirildiğinde, şehrin turizmini bambaşka bir seviyeye taşıyacaktır.
Düşünün, bir ziyaretçi önce müzede 12 bin yıllık Diyarbakır yolculuğuna çıkacak; ardından Ongözlü Köprü’den Hevsel Bahçeleri’ne, Ulu Camii’den Ahmed Arif’in dizelerine kadar uzanan kültürel rotada gezecek.
Böyle bir bütünlük, şehre gelenlerin hafızasında unutulmaz bir iz bırakacaktır.
Bugün Gaziantep, müzecilik alanında örnek gösteriliyorsa; Diyarbakır’ın sahip olduğu potansiyel bundan çok daha fazlasını vaat ediyor.
Çünkü burası yalnızca bir kent değil, bir uygarlık atlasıdır.
Her taşında bir destan, her sokağında bir hikâye, her avlusunda bir hafıza vardır.
Şimdi yapılması gereken, bu süreci sahiplenmek, desteklemek ve şehrin geleceğine değer katacak şekilde ilerletmektir.
Kent Müzesi, Diyarbakır’ın yalnızca geçmişini saklamakla kalmayacak; çocuklarına, gençlerine ve dünyaya, bu şehrin ne denli büyük bir hazine olduğunu anlatacaktır.
Diyarbakır, Mezopotamya’nın kalbidir. Ve bu kalbin attığı her ritim, insanlık tarihine dair bir hatırayı taşır. İşte o hatıraların hepsi, artık bir müze çatısı altında hayat bulacak.
Diyarbakır’a kent müzesi yakışır.
Hem de fazlasıyla.
Ve nihayet, o günlerin kapısı aralandı.