Sur’un yıkılan, yerine ucube yapıların dikildiği Savaş Mahallesi’nde geçtiği çocukluğum.

Her sabah mahmurlu halde fırına ekmek almaya giderken Dört Ayaklı Minare’nin sokağımıza evrilen bahçesinin hemen başında kürsüde oturan, herkesin hürmet ettiği bir adam vardı.

Beni her gördüğünde elini başıma sürer, “babana selam söyle” derdi.

Zaman geçti, Cumhuriyet İlkokulu’nda mektepli olunca oğlu İsmail’le aynı sınıfta, zaman zaman da aynı sırada oturduk.

Vakit geçtikçe o adamı daha iyi tanıdım.

Gün geldi, meslek gazeteci olunca o saygın adam haber için karşımdaydı.

İsmi Sait Şanlı’ydı.

Bölgenin saygın ismine geçmeden önce bayramın ilk günü meslektaşım Ferit Aslan’ın bir tweetinde aynen şöyle yazıyordu:

“Batman’ın Beşiri ilçesi Yontukyazı Köyünde; Valilik açıklamasına göre aralarında eskiye dayalı husumet bulunan 7 aile arasında çıkan tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu (2)’si ateşli silahla, (1)’i kesici aletle, olmak üzere 5’i ağır, toplam (54) kişi yaralandı.”

Aslan’ın bir önceki gün attığı twette de şu sözler yer alıyordu:

“Kurban Olsun; Nefretlerimizi keselim… Sevgiye kurban olsun. Keselim kötü sözlerimizi... Güzel söze kurban olsun. Küslüklerimizi bitirelim… Barışa kurban olsun.”

Ertesi sabah cüzdanımdaki kartvizitleri karıştırırken, 15 yıldan beri yanımda taşıdığım M. Sait Şanlı isimli karta ilişti gözüm.

Zaman ilerledikçe kendisini daha çok arar olduk.

O mahallemizin ombudusmanı, en ağır amcası, herkesin saygınlık gösterdiği bir isimdi.

Ömrünü kavgaları ayırmaya, kan davalıları barıştırmaya, küsleri bir araya getirmeye adamıştı.

Hikayesini anlatırken, zaman zaman gözleri doluyor, “kalan ömrüm bu uğurda olacak” diyordu.

Öyle de oldu nitekim.

Kendisi de bir kan davası sonrası zorunlu göçe maruz kalmış bir isimdi.

Trajik hikayesini anlatırken, aynen şöyle diyordu;

“Lice’de ben daha çocukken bir ineğin bahçeye girerken kuyruğunun kesilmesi sonucu bir akrabamız komşumuzu öldürdü. Aile büyüklerimiz olayın büyümemesi için karar aldı ve Muş’a göç ettik.”

Yıllarca doğduğu topraktan ayrı kalan Sait Şanlı, kan davasının ne demek olduğunu daha sonra anladı ve memleketine dönüş yaptıktan sonra yaşamının geri kalanını barışa adadı.

Hayatta kaldığı süre içerisinde 448 kan davalı aileyi barıştırdı.

Namı, kan davaları ile nam yapan Şili ve Kenya’ya kadar gitti.

Oradan heyetler geldi ve kendisine “elinde sihirli bir değnek mi var. Kavgaları nasıl barışla sonuçlandırıyorsun” dendi.

Ünlü Fransız Haber Ajansı (AFP), kendisini Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından “Barış Ödülü” ile ödüllendirildi.

Son yıllarda artan her kan davası her husumet kavgası yaşandığında Sait amca gelir aklıma.

Bugünlerde kendisini daha çok arıyoruz.

Anısı önünde saygıyla eğiliyor, Allah’tan bir kez daha kendisine rahmet diliyorum.