Dünya, bir kez daha savaşın karanlık perdesiyle yüz yüze.

Bu kez sahne yine Orta Doğu.

İran ve İsrail arasındaki gerilim, patlayan bombalar ve sıcak çatışmalarla çoktan bir savaş diline dönüştü.

Gökyüzünde uçuşan füzeler, şehirlerin üzerinde patlayan bombalar ve sığınaklara koşan çocuklar… O bildik tablo yeniden önümüzde.

Bu dil, bu sahne, bize yabancı değil. Bu dil, şehirleri yıkar, çocukları yetim bırakır, anaları ağlatır. Bu dil, kazananı olmayan bir savaşın kapısını aralar.

Ve hepimiz biliyoruz ki patlayan bombaların sesinde insan yoktur.

Orada sadece güç vardır.

Gösteriş vardır.

Körleşmiş bir kibir vardır.

Ama insan yoktur.

Bugün İran ve İsrail gerilimini izleyen dünya, dün aynı dehşeti Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de ve Ukrayna’da izliyordu.

Savaş sahneleri değişiyor, sınırlar değişiyor, ama acı hep aynı kalıyor.

Yine aynı feryatlar, yine aynı siren sesleri, yine enkaza dönüşen sokaklar, yine çocuk cesetleri.

Kayıpların dili yoktur.

Bombalar hangi ülkeye düşerse düşsün, yıkımın dili hep aynıdır.

Bir babanın çocuğunu enkazdan cansız çıkarması Suriye’de de aynıdır, Gazze’de de, Tahran’da da, Tel Aviv’de de.

Bugün hep birlikte görmek zorundayız:

Başlayan savaşlarda galip yoktur.

Bir tarafın yenilgisi, diğer tarafın zaferi değildir.

Bir tarafta gömülenler varsa, diğer tarafta da yitip giden insanlık vardır.

Patlayan bombalar ve başlayan savaşın gölgesinde bir kez daha görüyoruz ki, silah lobileri iş başında.

Bu savaşlar, yalnızca bölgesel bir gerilim değil; bir yandan küresel silah tekellerinin, savaş ekonomilerinin, güvenlik sanayilerinin iştahını kabartan bir fırsata dönüşüyor.

Yükselen her füze siparişi, ödenen her askeri bütçe, barışa biraz daha kapanan bir kapı demektir.

Uluslararası toplum ise yine yetersiz.

Birleşmiş Milletler birkaç kınama mesajı yayınlıyor.

Avrupa Birliği birkaç "endişeliyiz" cümlesi kuruyor.

Ve dünya yeniden susuyor.

Tıpkı daha önceki savaşlarda olduğu gibi.

Bugün en yüksek sesle söylemek zorundayız:

Savaşa hayır.

Nerede, kime karşı olursa olsun savaşa hayır.

Çünkü savaş başladığında ölenler çoğu zaman askerler değil; çocuklar, kadınlar, siviller olur.

Bombalar hedef gözetmez.

Evler, okullar, hastaneler yıkılır.

Bir anda en temel hak olan yaşam hakkı yok edilir.

Bugün Orta Doğu’da patlayan bombaların sesi, bir coğrafyanın değil insanlığın yıkılışını işaret ediyor.

Bugün İran da, İsrail de, dünya da biliyor ki bu savaşın kazananı olmayacak.

Gerçek güvenlik, toprağına bomba düşmediğinde, çocuğun huzurla sokağa çıkabildiğinde başlar.

Barış dili kurulabilir. Bu dil adaletle, diyalogla ve insani ilkelerle mümkün.

Patlayan bombalara karşı barışı savunmak, taraf seçmek değil, insanı seçmektir.

Savaş naralarına karşı hep birlikte insani bir cephe kurmalıyız. Bu savaş, yalnızca iki ülkenin meselesi değil. Bu savaş hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü bu savaş bir insanlık sınavıdır.

Bugün hep birlikte sormalıyız:

Kime yarar bu savaş? Kimlerin çıkarı için milyonlarca insanın hayatı riske atılıyor?

Ve hep birlikte cevaplamalıyız:

Hiçbir savaş, insan hayatından daha değerli değildir.