1999 yılı… HADEP'li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Feridun Çelik'in ilk icraatlarından biri, Sur içi ve Sur dışındaki işyerlerini temizlemek olmuştu. O dönem için cesur, hatta riskli bir adımdı. Ama bugün geriye dönüp baktığımızda, işte o kararın Amed'in geleceğini değiştiren tarihi bir dönüm noktası olduğunu görüyoruz.

Hatta dönemin 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt bile bir sohbetinde şu sözleri söylemişti:

"HADEP'i ve Başkan Feridun Çelik'i kutlamak gerek. Onlar olmasaydı kimse Sur'u kurtaramazdı."

Bu sözlerin bir sebebi vardı elbette.

Çünkü bu temizlik, sadece bir belediyecilik hizmeti değildi; Kürt halkının Mehdi Zana'dan uzun yıllar sonra seçtiği ilk belediye başkanının, kente sahip çıkma iradesinin sembolüydü. Bir anlamda Sur, yeniden fethedilmişti.

Benim de yönetim kurulunda bulunduğum Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti olarak örnek olmak için cemiyet binamızı ilk yıkan kurumlardan biri olmamız ise bugün hala gururla hatırladığım bir adımdır. Sur'un diplerindeki ruhsatsız yapılar bir bir kaldırıldı, kadim surlar yeniden nefes aldı, silueti yeniden görünür oldu.

Sonraki yıllarda, özellikle 2015'ten günümüze kadar çeşitli dönemlerde onarımlar devam etti. UNESCO süreci hız kazandırdı, bazı bölgelerde yeni taşların 'yeni'liği eleştirilse de hem Büyükşehir Belediyesi hem valilik bu kadim mirasa sahip çıkma konusunda kararlı bir çizgi izledi. Mardinkapı ve BenuSen bölgesindeki gecekonduların istimlak edilmesiyle 5,5 kilometrelik Sur hattı nihayet nefes alabilir hale geldi.

Peki şimdi neden bunları hatırlatıyorum?

Çünkü bugün Amed'in yeni "kamburu", Dicle Nehri kıyısındaki kaçak ve ruhsatsız yapılar…

Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Serra Bucak'ın anlattığı tablo aslında durumu özetliyor:

“Bir işletmenin 70 metrekare tapusu var ama etrafını katıp 10 dönümlük dev bir tesis yapmış. Kiminin tapusu var kiminin yok, kimin ruhsatı var kimin yok belirsiz. Dahası, dere yatağının içine kadar genişleyen yapılar var. Tüm bunlar da son 8 yıllık kayyum döneminin mirası.”

Halk belediyeciliği yeniden göreve döndüğünde karşısında bulduğu tablo işte bu. Ve şimdi bu sorun masaya yatırıldı.

Serra Hanım kararlı.

Vali Murat Zorluoğlu istekli.

Peki işletme sahipleri?

Vali Zorluoğlu'nun şu yaklaşımı dikkat çekici:

"Çalışıyoruz. Tespitler yapıldı. Mülkiyet durumlarına bakıldı. İşletmeleri inceledik. Ama bir de yıllardır burada iş yapan esnafı dinleyeceğiz. Onların da söz hakkı var."

Bu devlet aklıdır. Kimsenin mağdur olmamasını istemek doğru bir yaklaşımdır. Ancak bu süreçte sadece devlet ile belediye değil, esnaf da taşın altına elini koymak zorundadır.

Unutmayalım; bugün Kürt meselesi konusunda bir barış zemini yeniden filizleniyorsa, buna katkı sunmak her kesimin görevidir. Amed'in geleceği, ortak bir çabanın ürünü olabilir.

Dicle Nehri kıyısında, On Gözlü Köprü çevresinde ve Kırklar Dağı eteklerinde son yıllarda kurulan ve sürekli genişleyen tesislerin sahipleri de bu sürecin parçası olmak zorunda. Çünkü mesele artık sadece ruhsat ya da tapu değil; Amed'in yarınlarını kurtarmak meselesidir.

Bugün yeni bir 'Sur Temizliği' zamanı

Tarihin bir dönemi "Feridun Çelik döneminde Surlar temizlendi" diye anılacaksa, emin olun yıllar sonra da şu cümle kurulacak:

"Dicle Nehri ve On Gözlü Köprü çevresi Serra Bucak ve Murat Zorluoğlu döneminde kurtarıldı."

Evet, isimleri zikrediyoruz ama emek, her iki kurumun teknik ekiplerinden, saha personeline kadar yüzlerce kişinin emeği var. Onlar da bugün Amed için tarihe not düşüyor.

Görev belli.

Amaç belli.

Yapılması gereken apaçık ortada.

Amed'i geleceğe taşıyalım.

Çocuklarımıza nefes alan bir şehir bırakalım.

Surları nasıl kurtardıysak, Dicle'yi de öyle kurtaralım.

Tarih, bugün alınacak kararları unutmayacak ve yazacak...