Bir şehirde adaletin izini arayacaksanız, önce sofralara bakın. Kim nerede oturuyor, kimin tabağı dolu, kiminki boş? Ve en önemlisi: O çay kaça içiliyor?
Diyarbakır, son yıllarda turizmde büyük bir ivme kazandı. Yerli ve yabancı ziyaretçilerle kalabalıklaşan sokaklar, beraberinde yeni mekânları, işletmeleri ve ne yazık ki yeni fırsatçılık biçimlerini de getirdi.
Sur’un bazı noktalarında bir demlik çay 700 TL’ye satılırken, aynı surların hemen dibinde bir bardak çay sadece 10 TL’ye içilebiliyor.
Bu fark, sadece fiyatla değil, anlayışla ilgili: biri kârı, diğeri halkı gözetiyor.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin halka açtığı Fiskaya Sosyal Tesisi, şelalenin sesiyle, surların gölgesiyle, Dicle’nin serinliğiyle yalnızca manzara sunmuyor; cep yakan değil, yüreği ısıtan bir hizmet anlayışını temsil ediyor.
Bu tesisin mutfağında pişen her yemek, kamu yararının, sosyal adaletin ve dayanışmanın sıcaklığını taşıyor sofralara.
Orada çalışan bir kadın, gözlerinin içi gülerek şunu söyledi:
“Dışarısı gerçekten çok pahalı; ama burada herkes bir bardak çayı gönül rahatlığıyla içebiliyor.”
O söz, orada kalmadı; aklımda kaldı.
Bir sosyal tesisin ne anlama geldiğini, bir belediyenin hangi anlayışla hizmet üretmesi gerektiğini özetliyordu.
Kâr değil, kamusal sorumluluktu bu.
15 kişilik küçük bir ekip, günde ortalama 300 kişiye hizmet veriyor. Kahvaltıdan kahveye her şey var. Ve fiyatlar dışarıya göre üçte bir, hatta beşte bir oranında daha uygun.
Diyarbakır’da “her şey çok pahalı” algısını kırmak, işte böyle bir iradeyle mümkün olabilir.
İnsanların sadece doyduğu değil, insanca ağırlandığı, nefes aldığı mekânlara ihtiyacı var.
Ancak bu güzel hizmetin fiziki sınırları da var.
Tesis, tarihi bir alanda yer aldığı için genişletilemiyor.
Talep büyük ama alan küçük.
Akşam saatlerinde iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık var.
Bu yüzden bu hizmet anlayışının yaygınlaştırılması artık bir tercih değil, zorunluluk.
DEM Partili belediyelere buradan güçlü bir çağrı yapmak gerekiyor:
Fiskaya modeli yalnızca bir başarı değil, bir öncüdür.
Sur’da başlayan bu kamusal adım, Bağlar’a, Kayapınar’a, Yenişehir’e ve ötesine yayılmalıdır.
Her semtte, her mahallede, halkın gönül rahatlığıyla oturabileceği, çayını içebileceği sosyal tesisler hayata geçirilmelidir.
Çünkü bu şehirde kamu yararına işleyen her mekân, sadece bir işletme değil; aynı zamanda bir direnç hattıdır.
Fahiş fiyatlara, ticarileşen kamusal alanlara ve adaletsizliğe karşı bir alternatiftir.
Fiskaya Tesisi, Diyarbakır’ın göbeğinde sadece çay değil, umut da demlenebileceğini gösterdi.
Şimdi o umut, başka semtlerde de filizlenmeli.
Çünkü bir şehirde en güzel manzara, herkesin eşit oturduğu bir sofradır.