Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’ın ağzından önümüzdeki yüzyılı hedefleyen ve manifesto niteliğinde değerlendirilebilecek metin ‘Türkiye Yüzyılı’ adıyla 28 Ekim’de ilan edildi. Öncesinde tahmini yaklaşımlara ve sonrasında da nelere yol açabilecek daha doğrusu ne anlama geldiği konusunda değerlendirmeler yapılmaya devam ediyor. Bu değerlendirmelerin daha da devam edeceğini ileri sürebiliriz.

Bu metnin ilanının Cumhuriyetin 99.cu yıldönümüne rastlaması veya bilerek bugüne denk getirilmesi, ona tarihi bir değer de katmaktadır.Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu veya kısa adı TOGG olan şirkettarafından, Türkiye merkezli bir otomobil  ilk otomobili  29 Ekim 2022 seri üretime hazır hâle getirldi ki bu anlamıyla da metne ‘Yerlilik-Millilik’ bir nitelik kazandırıldı. Bu vesileyle muhalefet partileri ve ve muhalif gazeteciler dahil olmak üzere geniş bir çevre davet edildi düzenlenen törene.

Her açıdan iddialı bir metin olduğu anlaşılmaktadır. Bütün Türkiye’yi kucaklama amacı dillendirildi. Belki de satır aralarında “özeleştirisel” ifadeler de bulmak mümkündür açık ve net olmasa da. “Gelin, Türkiye Yüzyılında ülkemizi, bir asırdır enerjimizi yiyip tüketen her türlü taassuptan arındırıp, siyasetin eksenini emek ve eser üzerinde yeniden kuralım” ifadesi özeleştiri anlamını taşımaktadır.

Bir çerçeve ve Türkiye’nin önümüzdeki yüzyılını hedefleyen bir kapsama sahip olduğu bildirilen metnin hayata geçirildiği takdirde Türkiye’nin genelde demokrasisorununa özelde Kürt Sorununa kalıcı ve sosyal barış temelinde bir zemin hazırlayacağını ön görmek mümkündür. Elbette bunun için de Türkiye’deki sosyal ve politik kesimlerin üzerlerine düşeni yapmaları gerekiyor.

Bu yazıda Türkiye Yüzyılı manifestosunun neresinde Kürtler yer almaktadır? Başka bir ifadeyle Bu tarihi bildirgede Kürtlerin de yeri var mıdır? Bu gibi sorular önümüzdeki süreçlerde hem daha da sorulacak hem de şu veya bu şekilde cevap bulabilecektir. Şimdi yazımızın başlığı gereği metnin içeriğine dönmek istiyoruz.

Aynı zamanda bir demokrasi sorunu olan Kürt sorunun kalıcı çözümü için metinde bu anlamda yer alan paragrafa bakmadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan “Gelin, 29 Ekim 2023'e kadar Türkiye Yüzyılını konuşalım, tartışalım, tekliflerimizi ortaya koyalım”şeklinde çağrıda bulundu. Bu cümle pratikte ifade bulur ve taraflar iyi niyetlerini ortaya koyarsa Türkiye’de zengin içerikli bir demokratik tartışma ortamının sağlanabileceğini tahmin etmek zor değildir.

“Türkiye Yüzyılı için yapılacak her katkı bizim için çok kıymetlidir. Gelin, 29 Ekim 2023'e kadar Türkiye Yüzyılını konuşalım, tartışalım, tekliflerimizi ortaya koyalım. Gelin, Türkiye Yüzyılı vizyonunu birlikte oluşturalım, birlikte inşa edelim. Gelin, Türkiye Yüzyılını yeni bir milli mutabakat zeminine dönüştürelim. Gelin, Türkiye Yüzyılında demokrasimizi, katılımcı demokratik bir Cumhuriyet kimliğiyle taçlandıralım(…). Gelin, Türkiye Yüzyılında ülkemizi özgürlüklerin çerçevesini, pozitif özgürlük anlayışıyla tekrar çizelim.”

Bu paragraf taraflara Yeni Türkiye’nin inşasını birlikte yapılmasını ön görmektedir. ‘Demokratik Bir Cumhuriyet’ten söz edilmektedir. Ülkedeki özgürlüklerin çerçevesinin pozitif özgürlük anlayışıyla yeniden çizilmesi önerilmektedir.

“İnancından dolayı dışlanan Müslümanın, dilinden dolayı ayrımcılığa uğrayan Kürdün, meşrebinden ötürü baskı gören Alevinin, haksızlığa maruz kalan bu toprakların evladı Hristiyan ve Yahudinin. Kısaca bu ülkede vesayetin gadrine uğrayan kim varsa herkesin yanında olduk, mücadelesine destek verdik, kayıplarını telafi ettik.”

Bu ifadelere bakılırsa sadece Kürtler mi ezildi? Hayır elbette…İnançlarından dolayı Müslümanlar da, yanı sıra yaşadıkları coğrafyayı terk etmek zorunda bırakılan gayri müslimler de. Aleviler ise her zaman baskı gördüler, potansiyel devlet karşıtı bir kesim olarak nitelendirildiler.

Bu ifadeler kapsamında Kürtlere açık bir vurgu yapılmıştır. Evet Kürtler kendi dillerinden ve kültürlerinden dolayı on yıllarca ötekileştirildi; gadre uğradı; bedeller ödedi. Elbette bu alanda daha da yapılması gerekenler var. Son 20 yılda bu ülkede “Kürt Sorununa Sivil Çözüm Projesi” uygulanmaya çalışıldı. Çok önemli adımlar atıldı ancak istenen noktaya taşınmadı süreç. “Tetiği Hala Çözüm” bilen Kürtlerin bu anlayışa son vermeleri gerekiyor. Bu yapıldığı takdirde siyasal ve sosyal kazanımlar daha fazla olabilir. Son seçimde HDP’nin 80 milletvekili kazanması bunun teyididir. Ancak 59 vekile düşülmesi “Tetiği Çözüm Bulan Anlayışın” bittiğinin ifadesidir.

Madem “Türkiye Partisi olmak istiyoruz” iddiası var, o halde gereklerini yapmak hem Kürtlere hem Türkiye’ye faydalı olmayacak mı? Kürtler, çatışmanın yükünü artık taşıyamıyor, yoruldu. Bu hem manen hem de madden böyle.

Türkiye Yüzyılını “Türkiye Yüzyılı; Kimlik siyaseti yerine birlik siyasetini, kutuplaştırma siyaseti yerine bütünleştirme siyasetini, inkar siyaseti yerine kucaklama siyasetini, Tahakküm siyaseti yerine özgürlük siyasetini, nefret siyaseti yerine sevgi siyasetini ikame etmenin adıdır ”şeklinde tanımlayan tanımlayan Erdoğan, aslında tarihsel bir sorumluluk altına girmektedir.

Bu ülkede artık kimlik siyaseti, kutuplaştırma Siyaseti, başkası üzerinde tahakküm siyaseti, nefret siyasetinin hiç kimseye faydası olmadığı anlaşılmış görülmektedir. Bu siyaset tarzında Türkiye’de hiç kimse ak u pak değildir.

Son yıllarda Türkiye demokrasisini tökezleten potansiyel sorunların bir çoğunun önemli oranda çözümlerinde adımlar atıldı. Gösterilmesi beklenen samimiyet kapsamında ortaya konulması gereken emek ve katkılarla kalan soruncukların da çözümleri bulunabilir.Bu başarılırsa önümüzdeki süreç Türkiye Yüzyılı olabilir. Bundan kazançlı çıkacak olan Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap vs… olacaktır. Yani 85 milyon kazanacaktır. Türkiye düşmanları ise kaybedecektir.

Son ifadelerle, cumhuriyet kurulurken milli mutabakata katılamayan Kürtler, yüzyıl sonra siyasal ve entelektüel güçleriyle  tetik siyasetine son vererek ‘Türkiye Yüzyılına’ katılabilme imkanına sahiptirler. Yabancı güçlere kanma siyasetinde ısrar ederlerse bu fırsatı da kaçırabilirler.

Saygıyla…